Tüm ışıklar yandı. Şehrin sokakları, ayak izlerinin azalmasıyla hafifliyor.Gece mavisinden laciverte dönen gökyüzü,saten çarşaflar gibi göğsünde yıldızları uyutuyor. Bu huzur hiç bitmesin istiyorum. Gecenin derinliğini seviyorum. Herkesin gündüzde kalışını, seslerin susuşunu hiçbir beklentinin olmayışını... Seviyorum.
Rakamlar birbirine görevini devrederek ilerleyip, gece yarısını geçiyor. Senin ülkende öğle vakti şimdi.Saatlerden geri kalır mı hiç takvimler? Onlarında acelesi var. Sen gideli tam dört yıl oldu.Hiçbir şey aynı değil. Ben aynı değilim. Sadece özlemin aynı. Keşke sen burada olsaydın, gitmeseydin. Annen çok üzüldü. Biz arada onunla kahvaltı yapıyoruz. Mağaza geziyoruz. Senden hiç bahsetmiyoruz sadece ilk kez dün, senin 15 Ağustosta geleceğini söyledi. İçime bir şey saplandı sanki. İnadından gitti, işi bahane, hala her yerden takipte diyip, şikayet etmek istiyorum bazen annene. Sana dökemediğim içimi, ona dökmek istiyorum.Yapamıyorum ama onunda çok merak ettiğini ve sormadığını biliyorum.
Arkadaşlardan bazen haberini alıyorum. Bazen üzülüyorum. Bazen duyduklarıma kızıp, iyi ki gitti. Bir daha da gelmesin diyorum. Ne zaman şarkımızı duysam,dünyanın tüm seslerini susturuyorum. Sadece artık alıştım, ağlamadan dinliyorum.Hesabında, benim çektiğim fotoğraflar duruyor. Silmemişsin. Boşu boşuna, sudan bir sebeple biten bir aşkın ardından öylece bakıyorum. Sevgilim, ben hala beni sevdiğini biliyorum. Olanlar için, üzgünüm ve özür dilerim. Kabul et ki bizde aşka sahip çıkamadık. Biz aşkı öylece seyrettik. Havaalanına, sana gitme demek için geldiğimde, kaçırdığın uçağını seyrettiğimiz gibi, sadece seyrettik.