Sayın Başkan öncelikle Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
- 1977 İzmir doğumluyum. 1995 yılında İzmir Atatürk Lisesi’nden 2000 yılında Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi mezun oldum. 2001 yılından bu yana İzmir Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapıyorum. 1999 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin üyesi oldum ve. 2014 yerel seçimlerinde; İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi seçilerek, belediye meclisinde CHP grup sözcülüğü görevini üstlendim. 2018 yılında yapılan il kongremizde CHP İzmir İl Başkanlığına seçildim ve bildiğiniz üzere halen bu görevime devam ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanı olarak sahada da sıkça yer alıyorsunuz. Esnaf ziyaretlerinde ya da sokakta karşılaştığınız vatandaşların, gençlerin sizlerden ne gibi istekleri oluyor?
- İnsanların saha çalışmalarımızda bizden ilk talepleri, Türkiye’yi AKP iktidarından kurtarmamız oluyor. Tüm vatandaşlarımız öncelikle kendileri için bir şey talep etmek yerine AKP ve Saray zihniyetinden kurtulmak istiyor. Çünkü halkımız biliyor ki, işsizliğin, yoksulluğun, hayat pahalılığının, torpil ve adam kayırmanın tek sorumlusu bugünkü iktidar ve halkı yok sayan anlayış. Elektriği kesik olan aile babası da, geleceğinden umudunu kesmiş ilk fırsatta yurt dışına gitmek isteyen gençler de, siftahsız dükkan kapatan, borçlardan ve belirsiz piyasa şartları sebebiyle artık işlerini döndüremeyen esnafımızda bizden iktidarı gelmemizi ve 20 yıllık baskı, yokluk, talan ve tek adam dönemine son vermemizi istiyor. Bunun dışında bizden çekinerek, mahcup olarak gıda yardımı isteyen, nakit desteği sağlanmasını isteyen, iş isteyen, faturaları için yardım bekleyen çok sayıda vatandaşımız var. Aslında bu yardımları bizden utanarak, sıkılarak istiyorlar ama her defasında söylüyoruz, “Asıl utanması, sıkılması gereken, vatandaşımız bu duruma düşüren AKP ve Saray eşrafıdır. En çok da, kendileri saltanat sürerken, yakınları ihale üstüne ihale, yandaşları üç beş maaş alırken, halkımıza bu sıkıntıları yaşattıkları için sandığın bir an önce gelmesini istiyoruz. Halkımızın bu yolda verdiği destekle hesap verme gününün yakın olduğunu da çok iyi biliyoruz.Yıkımı tamamlanan ve imar planlarıyla yeniden gündeme gelen Buca cezaevi alanının yeniden planlamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Kendi rant sevdalarını saklayıp, türlü yalanlarla başkalarını suçlayarak, gündem değiştirmeye çalışmak artık AKP’de kurumsallaşmış bir davranış şekli haline gelmiştir. Bu davranış şeklinin son örneğini, Buca cezaevi alanıyla ilgili AKP’li vekillerin verdiği demeçlerde, yürüttükleri yalan kampanyasında net bir şekilde görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi ve CHP’li belediyeler üzerinden, bu konuda oluşturulmaya çalışılan algı operasyonları, kendi rant projelerini saklama girişimleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Buca’nın kalbindeki bu cezaevi alanını bir beton yığını haline getirecek olan plan değişikliğini açıklamasıyla, AKP’nin ellerine yüzlerine bulaşmıştır. Bakanlığın planında, beğenmedikleri 2003 yıl planındaki yeşil alan yarı yarıya azaltılıyor ve beton yani inşaat alanı 2 kat arttırılıyor. Buca cezaevi alanını, yeşil alandan çalarak betona gömmek isteyen AKP’liler bilsin ki, ne biz, ne de İzmir halkı konuyu çarpıtmalarına izin vermeyeceğiz. Buca cezaevi ile ilgili, bakanlığın askıya çıkardığı plan; beton planıdır, inşaat planıdır, rant planıdır ama asla yeşil alan planı değildir. İzmir’in gözünün içine baka baka, bakanlığın bu planını savunmak, yeşil alanı yarı yarıya azaltan, inşaat alanını 2 katına çıkartan bu plana destek vermek İzmir’e ve Buca’ya ihanettir. CHP İzmir il örgütü olarak bizler de, İzmir Büyükşehir Belediyemiz ve Buca Belediyemiz de, Bakanlığın askıya çıkardığı beton planına karşı hukuki yollarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.Dezenformasyon yasası ile ilgili birçok açıklama yapıldı. İstanbul Fikirtepe’de bir binada önce patlama ve sonrasında yaşanan yangında İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın açıklamaları çok tartışıldı. Vali Yerlikaya patlamanın doğalgaz kaynaklı olduğunu dile getirerek bir tweet attı. Bu tweeti İBB, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İGDAŞ yalanladı. Fakat Vali Yerlikaya bu paylaşımını düzeltmediği gibi İstanbul Valiliği de İstanbul Valisini yalanlayarak patlamanın nedeninin araştırmalardan sonra belirleneceğini aktardı. Vali Yerlikaya da paylaşımını silmedi. Bunun gibi birçok örnek var aslında bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?Bu yasa bir sansür ve otosansür yasasıdır. Çok açıktır ki, AKP ve Saray iktidarı ülkeyi içine soktukları ekonomik buhran, halkın yaşadığı büyük sıkıntılar, iktidar ve yandaşlarının yaşadığı israfa ve saltanata dayalı hayatlar ve ülkedeki adaletsizlikler ve yolsuzluklar konuşulması istiyor. Yani ülkenin gerçek gündemi değil, kendilerinin çizdiği pembe tablo gündem olsun istiyorlar. Özellikle yasanın basın ve sosyal medya ile ilgili bölümü tam bir dikta rejimi ve anti demokratik bir sistemin ürünü gibi duruyor. Sarayın saltanatı, AKP’nin iktidarı sona ererken, onlar baskıyı, sansürü ve korku politikalarını arttıracaklar. Ama bu ancak ve ancak onların gidişini hızlandıracaktır. Bu yasanın özellikle “hapis cezasını içeren” 29. Maddesi zaten partimiz tarafından, yürütmesinin durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine taşındı. Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğünü böylesine tehdit eden, yok sayan bu yasa uluslararası platformda da ülkemizin itibarını yok edecek, Türkiye zaten utanılacak durumda olan basın özgürlüğü sıralamasında, artık neredeyse yapılacak değerlendirmelere bile alınmayacak bir kategoriye düşecektir. Bu yasa doğruları gizlemek isteyenlerin, yalanlarının, talanlarının ve iftiralarının ortaya çıkmasından korkanların yasasıdır. Bu yasanın iptali ve ülkemizdeki özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için her türlü hukuki mücadele partimiz tarafından sonuç alınıncaya kadar sürdürülecektir.İstanbul Vali’sinin İstanbul’da yaşanan patlamayla ilgili olarak alelacele ve olayın incelemesi daha yapılmamışken, adeta İstanbul büyükşehir belediyesini suçlu çıkarmak üzere ve bir devlet adamına yakışmayacak şekilde, yalan yanlış açıklama yapması akıl alır gibi değil. Sonrasında, başında olduğu kurum yani valilik kendi açıklamasıyla valiyi yalanlamıştır. Bu açıklama, keşke sehven yapılmış bir hatadır diyebilseydik. Ama benzer o kadar çok olayda, devletin yetkilileri, saraya yaramak için belediyelerimizi veya bağlı kuruluşlarını haksız yere hedef göstermiş ve suçlamıştır ki, bu olay da benzer bir örnektir. İktidarın yarattığı “ayrımcılık ve yandaşsan ihya olursun” iklimine uyan ve oturduğu makamın hakkını veremeyen herkes, kendi kazdığı kuyuya eninde sonunda kendi düşecektir. Bu olayda da bu yaşanmıştır. Ülke adına üzücü ama AKP iktidarına yakışan bir tablodur. Evimdeki yabancı’ meselesini sormak istiyorum size. CHP, bazı yabancı uyruklu şahısların, vatandaşların oturduğu adreslere kaydedildiği yönündeki iddiaların araştırılması için araştırma önergesi verdi. Önerge, TBMM Genel Kurulu'nda AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi. CHP’nin çoğu önergesi red alıyor evet ama böyle bir konunun araştırılması gerçekten önemli değil mi? Bu konu hakkında soru sorulan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu soruyu soran muhabirin yanağını ‘canım benim’ diye okşayıp gitti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel ‘’İçişleri Bakanlığı sorunu çok hafife alıyor, geçiştirmeye çalışıyor. Birçok problemler olabilir. Adresinize kayıtlı kişinin borcundan dolayı evinize haciz gelebilir. Evinize kaydedilen kişi terörist, uyuşturucu kaçakçısı olabilir yardım ve yataklıktan tutuklanabilirsiniz. Bu travmaların hepsinin sorumlusu görevini yapmayan İçişleri Bakanı'dır” ifadelerini kullandı. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? İktidarın, seçimi kazanabilmek ve iktidarını sürdürmek için her türlü yöntemi deneyeceğini zaten biliyoruz. Dezenformasyon Yasası, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklik, bunlardan bazıları… Oyun devam ederken oyunun kurallarını değiştiriyorlar. Yabancı uyruklu kişilere vatandaşlık vererek kendilerine oy devşirme gibi bir yöntemi de kullanacaklarını düşünüyoruz. Ülkede güvenliği dolayısıyla da seçim güvenliğini sağlaması gereken iktidar ve onun içişleri bakanı, bu sorumluluklarının tam tersine bir tutum içinde. Suyu bulandırmaya, sistemde boşluk yaratmaya çalışarak, gayri ciddi ve laubali bir tutum içindeler.Seçim güvenliği adına, yabancı seçmenlerin veya vatandaşlarımızın adreslerinde gözüken korsan seçmenlerin araştırılmasını istememek tam anlamıyla suçüstü yakalanmak istememektir. Cumhur ittifakı, milletin ve ülkenin yararına, suçluların ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasına ilişkin tüm önergelere red vermiştir. Aslında bu dolaylı yoldan suçu örtbas etmek, suçluyu da korumaktır. Bunca seçim ve yaşanan usulsüzlüklerden sonra, seçim güvenliğini iktidarın eline bırakamayacağımızı zaten çok iyi biliyoruz. Onun için tüm örgütlerimizle özellikle seçim ve sandık güvenliği konusuna odaklanmış ve her türlü önlemi almış durumdayız. Oy kaybına, korsan seçmene, milletin iradesine ipotek koyulmasına izin vermeyeceğiz. Dolayısıyla biz bu işin takipçisiyiz. AK Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli ve beraberindeki bir grup, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Çiğli’deki Atık Su Arıtma Tesisi’nde açıklama yapacağız diyerek içeri girmişti bu konu hakkında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?Öncelikle yaşanan olay birkaç açıdan üzücü. AKP İzmir İl Başkanı Sayın Kerem Ali Sürekli ’de AKP büyükşehir belediye meclisi üyesi Özgür bey de hukukçular. Kendilerinin de çok iyi bilmesi gerekir ki, özel güvenlik görevlileri, yasayla da teminat altına alındığı üzere, görev yaptıkları yerde kolluk kuvvetlerinin birçok yetkisine sahiptir.Kaldı ki Sayın mevkidaşıma veya beraberindekilere İZSU Arıtma tesisinde görevli olan güvenlikçi arkadaşlarımızın hiçbir müdahalesi, hakareti veya yetkileri aşan bir ifadeleri olmamıştır. Onlar, korumak, kontrol etmek ve güvenliğini sağlamakla yetkili oldukları tesiste üzerlerine düşen sorumluluğu, gayet nazik ve açıklayıcı bir üslup ile yerine getirmişlerdir. Ancak güvenlikçi arkadaşlarımıza AKP’lilerce söylenen sözler, bulunulan ithamlar ne siyaset anlayışına ne de emeğin karşısında gösterilmesi gereken hassasiyete uymamıştır. Bu açıdan AKP’lilerin sebep olduğu manzara, üzülerek söylüyorum ki, çirkin bir manzaraydı.Bir diğer yandan, AKP İzmir İl Başkanlığı, muhalefette olduğu İzmir’de istediği konu hakkında, istediği yerde basın açıklaması yapabilir. Ancak, bunun da hem yasalar nezdinde hem de siyaseten kuralları ve sınırları vardır.AKP İzmir il başkanlığı, bu kurallardan muaf veya özel bir statü de değildir. Nasıl ki, CHP il başkanlığı olarak, kamuya açık alanlarda yapacağımız her basın açıklaması veya etkinlik için gerekli yazışmaları yapıyor, ilgili makamları bilgilendiriyorsak, iktidar da olan bir partinin temsilcileri de bu işin usulünü artık bilmelidir diye düşünüyorum.En azından bu basın açıklaması öncesi İzmir büyükşehir belediye başkanlığımızın ilgili makamlarına bilgi verilseydi ya da Sayın mevkidaşım, kendisiyle bu konularda kurabildiğimiz diyalogdan yola çıkarak bana durumu iletseydi, kendilerini böylesine zor bir duruma düşürmezlerdi.Sonuç olarak üzerinden zaman geçmiş bir konu hakkında uzun uzun yorum yapmak istemem ama sanki yapılmak istenen bir basın açıklamasından ziyade, biraz farklı bir şekilde, büyükşehir belediyemizi zor duruma düşürecek bir algı yaratmaktı. Gönderdikleri basın toplantısı davetlerinde, basın mensuplarına bile toplantının yerini bildirmeyen AKP İzmir il başkanlığının, baştan başlayan yanlışlar silsilesi sonunda, kamuoyu önünde zor duruma düşen yine kendileri oldular. Keşke hiç yaşanmasaydı. Diliyorum ki, AKP’liler bu olaydan üzerlerine düşen dersi çıkarmışlardır.
Türkiye’de acilen değişmesi gereken en önemli konu nedir sizce?
Türkiye 20 yıldır her alanda öylesine kötü yönetildi ki, tek bir alanda yapılacak değişiklik hiçbir anlam ifade etmez. Ama nereden işe başlamak gerekir derseniz, adalet sağlanmalı derim! Sosyal hayatta, yargı da, ekonomi de, görevlendirme de, paylaşımda adalet sağlanmadan, ülkede hiçbir şey rayına oturmaz. İşte partimizin bunun için yıllardır kullandığı slogan ‘Hak, Hukuk, Adalet’tir. Millet iktidarında, işe adaleti sağlayarak, güveni sağlayarak, insanların yarınlarından endişe etmediği bir ülke inşa ederek başlayacağız.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hakkında düşünceleriniz neler? Mevcut sistem ihtiyaçları karşılayabiliyor mu?
Mevcut tek adam ve saray sistemi ihtiyaçları karşılasaydı, bugün ülkede yoksulluk, işsizlik olmaz, enflasyon yüzde yüz altmışların üstüne çıkmazdı. Aslına bakarsanız bugün ortada bir sistem falan da yok. Tek adamın, her şey hakkında, bilimden, ekonomiden, spordan, insan haklarından, sanattan, dinden fetva verir gibi, akıldan ve hukuktan yoksun bir şekilde aklına geleni söylediği ve buna göre pozisyon almaya çalışırken ülkeyi krizden krize götüren, itibarsızlaştıran bir saray şürekası var.
Muhalefet partilerinin altılı masada temeli oluşturdukları ve halkımızla paylaşılmasının ardından Türkiye’de herkesin desteğini almış, geleceğe olan inancını arttırmış Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye için karanlıktan aydınlığa, yokluktan varlığa ve adaletsizlikten özgürlüğe, huzura ve barışa geçiş demektir. Dikta’dan demokrasiye geçiş, saltanat düzeninden kurtulmak demektir. Türkiye’de halkı, vatanı ve cumhuriyetimizin geleceğini düşünen tüm dostlarımızla Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş konusunda kararlıyız ve bunu gerçekleştireceğiz.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili ve TBMM 27. Başkanı İsmail Kahraman'ın sosyal medya hesabından Rize'nin fethinin 561'inci yıl dönümü törenindeki konuşmasına dair açıklama yapıldı. Kahraman, "İstanbul'un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir'in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki." demişti. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?Ne yazık ve acıdır ki bir dönem, Atatürk'ün makamında oturan İsmail Kahraman, "9 Eylül İzmir'in kurtuluşunun kutlanmasına gerek yok, kurşun sıkmadık, cihan harbi bitti ve gittiler" diyerek, 26 Ağustos 1922'de işgal kuvvetlerine karşı başlayan, çarpışa çarpışa, şehit düşerek, gazi olarak İzmir'e kadar gelen ve Anadolu'yu işgalcilerden kurtaran Kahraman Ordumuzun Büyük Zaferini, vatanımızın kurtuluşunu ve Başkomutan Atatürk'ü, itibarsızlaştırmaya çalışma hadsizliğinde bulunmuştur. 1969 Kanlı Pazar olayında da emperyalizme karşı Mustafa Kemal, Yürüyüşünü gerçekleştiren öğrencilere karşı olan bu gerici zihniyet, Mustafa Kemal Atatürk'ün ne kadar büyük büyük bir devrimci olduğunu anlamadı, anlayamaz. Geçtiğimiz dönemlerde Atatürk'ün kurduğu meclisin başkanlığına getirilen bu zat, kirli, gerici ve laik Cumhuriyet karşıtı düşünceleri zikretme cesaretini, Atatürk ve Cumhuriyetimizle hesaplaşma çabasında olan mevcut iktidardan almaktadır. Atatürk aydınlanmasına inanan anlayış, ömrü tükenen bu köhne zihniyetin yerini çok yakında alacaktır.
İkinci kez CHP İzmir İl Başkanı olarak seçildiniz bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Bundan sonraki süreçte siyasi yaşamınızdaki planlarınız nelerdir?
- Hayatım boyunca herhangi bir makam için talip olmadım, bir üst makamı hedefleyerek çalışmadım. Hep bulunduğum görevleri hakkıyla yapma derdinde ve amacında oldum. İl başkanlığı görevimde örgütümüzün takdiriyle 4 yılı geride bıraktım. Türkiye’nin içinde bulunduğu şu durumda da vatandaşımızın dertlerini azaltmak, geleceğe umut olmak ve partimin iktidarını sağlamak için çalışmaya devam ediyorum. Kendimin değil çocuklarımızın ve ülkemizin yarınlarını düşünüyorum.
Üretimi, üreticiyi, tarımı destekleyen, sosyal belediyecilik kapsamında ön safhalarda yer alan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin birçok projesine dayanışma ruhunuz ile ortak oluyorsunuz Büyükşehir’in en beğendiniz projelerinden bahsedebilir misiniz?
- İzmir Büyükşehir Belediyemiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer liderliğinde, özellikle pandemi döneminde örgütlediği sosyal dayanışma kampanyaları ve yardımlarıyla tüm Türkiye’de adeta örnek oldu. Askıda fatura kampanyalarından, gıda ve hijyen paketleri desteklerine, Maskematiklerden, sağlık hizmetlerine, çiftçinin ürünleri tarlada kalmasın diye başlatılan hasat seferberliğine kadar, daha sayamadığımız birçok hizmete imza attı.
Sayın Tunç Soyer için özellikle tarım, üretim, çiftçinin korunması ve desteklenmesi olmazsa olmaz projelerden. Üreticiye ve köylüye verilen ücretsiz küçükbaş ve büyükbaş besi hayvanları desteği, fide ve tohum desteği, ata tohumlarının korunması çalışmaları, çiftçiye ve üreticiye dağıtılan gübre ve yemler, Başka Bir Tarım Mümkün vizyonuyla düzenlenen fuarlar ve İzmir Tarım mobil uygulamasıyla çiftçiye ücretsiz verilen destekler göz önüne alındığında, İzmir tarımının ayakta kalması ve uluslararası pazarlara açılmasının en büyük destekçisi İzmir Büyükşehir belediyemizdir. İktidarın tarım politikasının olmamasının ve ithalata dayalı tarım ekonomisinin tüm dezavantajını, Tunç Soyer ve ekibi İzmir’de avantaja çevirecek uygulamaları ve projeleri hayata geçirdi. CHP bir belediye köylüyü, üreticiyi ve kırsal kesimi nasıl destekler? Sorusunun tam cevabı, İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi desteklerdir.
Bu sefer tersten soracağım. İzmir halkından istekleriniz neler?
Biz, İzmir halkına hizmet etmek, İzmirlilerle birlikte Türkiye’yi bu köhneleşmiş, kokuşmuş, ve ülkenin üstüne bir karabasan gibi çökmüş olan zihniyetten kurtarmak için çalışıyor, hizmet ve proje üretiyoruz. İzmir hem yerel hem genel seçimlerde tavrını cumhuriyetten, adaletten, özgürlükten ve çağdaşlıktan yana koyarak zaten gereğini fazlasıyla yapıyor. Biz de bu desteğe layık olmaya çalışıyoruz. İzmir tepkisiyle, duruşuyla ve verdiği mesajla zaten birçok konuda lider bir kent olduğunu gösteriyor.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajınız nedir?Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına ve 100. Kuruluş yılına bir yıl kala çok heyecanlı ve umutluyuz. Bu ülke 100 yıllık tarihinde tüm sıkıntılara, bölme girişimlerine, darbelere, ihanetlere, rejime karşı yapılan açık ve gizli saldırılara karşı ayakta kaldıysa ve bugün ay yıldızlı bayrağımızın altında özgürce nefes alabiliyorsak, bunu yine cumhuriyetin kendisine borçluyuz. Öylesine güçlü ve millet tarafından sahip çıkılan, korunan ve koruyan bir cumhuriyetimiz var ki;Yeri geldiğinde kendine saldıran, yok etmek isteyen, değersizleştirmeye çalışanlar bile, zora düştüklerinde onun gölgesine sığınmış, yaptıkları tehlikeli işbirlikleri onları yok etmeye kalktığında, onları ve demokrasimizi koruyan güç ve irade olmuştur.Biz 100. yılında cumhuriyetimizi demokrasi ve özgürlükle taçlandırmaya çok yakınız. Hak ettiği değeri vermek, kurumlarını yeniden ayağa kaldırmak ve cumhuriyetimizin sağladığı itibarı tüm dünyada ülkemize yeniden kazandırmak için çalışıyoruz.Bu heyecan ve kararlılıkla, milletimizle birlikte yürüdüğümüz bu yolda, cumhuriyetimizin 100. yılında millet iktidarıyla tüm bu hedeflerimize ulaşmış olacağız. Bu duygularla, Cumhuriyetimizin 99. Kuruluş yıldönümünde, onu bizlere armağan eden Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e minnet ve özlemimi bir kez daha sunuyor, İzmirlilerin ve tüm halkımızın Cumhuriyet bayramı kutluyorum.
Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için tekrar çok teşekkür ederim.İzmirliler ile bir kez daha buluşmamıza ve kendimizi ifade etmemize vesile olduğunuz için ben teşekkür ederim.
- 1977 İzmir doğumluyum. 1995 yılında İzmir Atatürk Lisesi’nden 2000 yılında Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi mezun oldum. 2001 yılından bu yana İzmir Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapıyorum. 1999 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin üyesi oldum ve. 2014 yerel seçimlerinde; İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi seçilerek, belediye meclisinde CHP grup sözcülüğü görevini üstlendim. 2018 yılında yapılan il kongremizde CHP İzmir İl Başkanlığına seçildim ve bildiğiniz üzere halen bu görevime devam ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanı olarak sahada da sıkça yer alıyorsunuz. Esnaf ziyaretlerinde ya da sokakta karşılaştığınız vatandaşların, gençlerin sizlerden ne gibi istekleri oluyor?
- İnsanların saha çalışmalarımızda bizden ilk talepleri, Türkiye’yi AKP iktidarından kurtarmamız oluyor. Tüm vatandaşlarımız öncelikle kendileri için bir şey talep etmek yerine AKP ve Saray zihniyetinden kurtulmak istiyor. Çünkü halkımız biliyor ki, işsizliğin, yoksulluğun, hayat pahalılığının, torpil ve adam kayırmanın tek sorumlusu bugünkü iktidar ve halkı yok sayan anlayış. Elektriği kesik olan aile babası da, geleceğinden umudunu kesmiş ilk fırsatta yurt dışına gitmek isteyen gençler de, siftahsız dükkan kapatan, borçlardan ve belirsiz piyasa şartları sebebiyle artık işlerini döndüremeyen esnafımızda bizden iktidarı gelmemizi ve 20 yıllık baskı, yokluk, talan ve tek adam dönemine son vermemizi istiyor. Bunun dışında bizden çekinerek, mahcup olarak gıda yardımı isteyen, nakit desteği sağlanmasını isteyen, iş isteyen, faturaları için yardım bekleyen çok sayıda vatandaşımız var. Aslında bu yardımları bizden utanarak, sıkılarak istiyorlar ama her defasında söylüyoruz, “Asıl utanması, sıkılması gereken, vatandaşımız bu duruma düşüren AKP ve Saray eşrafıdır. En çok da, kendileri saltanat sürerken, yakınları ihale üstüne ihale, yandaşları üç beş maaş alırken, halkımıza bu sıkıntıları yaşattıkları için sandığın bir an önce gelmesini istiyoruz. Halkımızın bu yolda verdiği destekle hesap verme gününün yakın olduğunu da çok iyi biliyoruz.Yıkımı tamamlanan ve imar planlarıyla yeniden gündeme gelen Buca cezaevi alanının yeniden planlamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Kendi rant sevdalarını saklayıp, türlü yalanlarla başkalarını suçlayarak, gündem değiştirmeye çalışmak artık AKP’de kurumsallaşmış bir davranış şekli haline gelmiştir. Bu davranış şeklinin son örneğini, Buca cezaevi alanıyla ilgili AKP’li vekillerin verdiği demeçlerde, yürüttükleri yalan kampanyasında net bir şekilde görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi ve CHP’li belediyeler üzerinden, bu konuda oluşturulmaya çalışılan algı operasyonları, kendi rant projelerini saklama girişimleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Buca’nın kalbindeki bu cezaevi alanını bir beton yığını haline getirecek olan plan değişikliğini açıklamasıyla, AKP’nin ellerine yüzlerine bulaşmıştır. Bakanlığın planında, beğenmedikleri 2003 yıl planındaki yeşil alan yarı yarıya azaltılıyor ve beton yani inşaat alanı 2 kat arttırılıyor. Buca cezaevi alanını, yeşil alandan çalarak betona gömmek isteyen AKP’liler bilsin ki, ne biz, ne de İzmir halkı konuyu çarpıtmalarına izin vermeyeceğiz. Buca cezaevi ile ilgili, bakanlığın askıya çıkardığı plan; beton planıdır, inşaat planıdır, rant planıdır ama asla yeşil alan planı değildir. İzmir’in gözünün içine baka baka, bakanlığın bu planını savunmak, yeşil alanı yarı yarıya azaltan, inşaat alanını 2 katına çıkartan bu plana destek vermek İzmir’e ve Buca’ya ihanettir. CHP İzmir il örgütü olarak bizler de, İzmir Büyükşehir Belediyemiz ve Buca Belediyemiz de, Bakanlığın askıya çıkardığı beton planına karşı hukuki yollarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.Dezenformasyon yasası ile ilgili birçok açıklama yapıldı. İstanbul Fikirtepe’de bir binada önce patlama ve sonrasında yaşanan yangında İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın açıklamaları çok tartışıldı. Vali Yerlikaya patlamanın doğalgaz kaynaklı olduğunu dile getirerek bir tweet attı. Bu tweeti İBB, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İGDAŞ yalanladı. Fakat Vali Yerlikaya bu paylaşımını düzeltmediği gibi İstanbul Valiliği de İstanbul Valisini yalanlayarak patlamanın nedeninin araştırmalardan sonra belirleneceğini aktardı. Vali Yerlikaya da paylaşımını silmedi. Bunun gibi birçok örnek var aslında bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?Bu yasa bir sansür ve otosansür yasasıdır. Çok açıktır ki, AKP ve Saray iktidarı ülkeyi içine soktukları ekonomik buhran, halkın yaşadığı büyük sıkıntılar, iktidar ve yandaşlarının yaşadığı israfa ve saltanata dayalı hayatlar ve ülkedeki adaletsizlikler ve yolsuzluklar konuşulması istiyor. Yani ülkenin gerçek gündemi değil, kendilerinin çizdiği pembe tablo gündem olsun istiyorlar. Özellikle yasanın basın ve sosyal medya ile ilgili bölümü tam bir dikta rejimi ve anti demokratik bir sistemin ürünü gibi duruyor. Sarayın saltanatı, AKP’nin iktidarı sona ererken, onlar baskıyı, sansürü ve korku politikalarını arttıracaklar. Ama bu ancak ve ancak onların gidişini hızlandıracaktır. Bu yasanın özellikle “hapis cezasını içeren” 29. Maddesi zaten partimiz tarafından, yürütmesinin durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine taşındı. Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğünü böylesine tehdit eden, yok sayan bu yasa uluslararası platformda da ülkemizin itibarını yok edecek, Türkiye zaten utanılacak durumda olan basın özgürlüğü sıralamasında, artık neredeyse yapılacak değerlendirmelere bile alınmayacak bir kategoriye düşecektir. Bu yasa doğruları gizlemek isteyenlerin, yalanlarının, talanlarının ve iftiralarının ortaya çıkmasından korkanların yasasıdır. Bu yasanın iptali ve ülkemizdeki özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için her türlü hukuki mücadele partimiz tarafından sonuç alınıncaya kadar sürdürülecektir.İstanbul Vali’sinin İstanbul’da yaşanan patlamayla ilgili olarak alelacele ve olayın incelemesi daha yapılmamışken, adeta İstanbul büyükşehir belediyesini suçlu çıkarmak üzere ve bir devlet adamına yakışmayacak şekilde, yalan yanlış açıklama yapması akıl alır gibi değil. Sonrasında, başında olduğu kurum yani valilik kendi açıklamasıyla valiyi yalanlamıştır. Bu açıklama, keşke sehven yapılmış bir hatadır diyebilseydik. Ama benzer o kadar çok olayda, devletin yetkilileri, saraya yaramak için belediyelerimizi veya bağlı kuruluşlarını haksız yere hedef göstermiş ve suçlamıştır ki, bu olay da benzer bir örnektir. İktidarın yarattığı “ayrımcılık ve yandaşsan ihya olursun” iklimine uyan ve oturduğu makamın hakkını veremeyen herkes, kendi kazdığı kuyuya eninde sonunda kendi düşecektir. Bu olayda da bu yaşanmıştır. Ülke adına üzücü ama AKP iktidarına yakışan bir tablodur. Evimdeki yabancı’ meselesini sormak istiyorum size. CHP, bazı yabancı uyruklu şahısların, vatandaşların oturduğu adreslere kaydedildiği yönündeki iddiaların araştırılması için araştırma önergesi verdi. Önerge, TBMM Genel Kurulu'nda AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi. CHP’nin çoğu önergesi red alıyor evet ama böyle bir konunun araştırılması gerçekten önemli değil mi? Bu konu hakkında soru sorulan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu soruyu soran muhabirin yanağını ‘canım benim’ diye okşayıp gitti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel ‘’İçişleri Bakanlığı sorunu çok hafife alıyor, geçiştirmeye çalışıyor. Birçok problemler olabilir. Adresinize kayıtlı kişinin borcundan dolayı evinize haciz gelebilir. Evinize kaydedilen kişi terörist, uyuşturucu kaçakçısı olabilir yardım ve yataklıktan tutuklanabilirsiniz. Bu travmaların hepsinin sorumlusu görevini yapmayan İçişleri Bakanı'dır” ifadelerini kullandı. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? İktidarın, seçimi kazanabilmek ve iktidarını sürdürmek için her türlü yöntemi deneyeceğini zaten biliyoruz. Dezenformasyon Yasası, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklik, bunlardan bazıları… Oyun devam ederken oyunun kurallarını değiştiriyorlar. Yabancı uyruklu kişilere vatandaşlık vererek kendilerine oy devşirme gibi bir yöntemi de kullanacaklarını düşünüyoruz. Ülkede güvenliği dolayısıyla da seçim güvenliğini sağlaması gereken iktidar ve onun içişleri bakanı, bu sorumluluklarının tam tersine bir tutum içinde. Suyu bulandırmaya, sistemde boşluk yaratmaya çalışarak, gayri ciddi ve laubali bir tutum içindeler.Seçim güvenliği adına, yabancı seçmenlerin veya vatandaşlarımızın adreslerinde gözüken korsan seçmenlerin araştırılmasını istememek tam anlamıyla suçüstü yakalanmak istememektir. Cumhur ittifakı, milletin ve ülkenin yararına, suçluların ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasına ilişkin tüm önergelere red vermiştir. Aslında bu dolaylı yoldan suçu örtbas etmek, suçluyu da korumaktır. Bunca seçim ve yaşanan usulsüzlüklerden sonra, seçim güvenliğini iktidarın eline bırakamayacağımızı zaten çok iyi biliyoruz. Onun için tüm örgütlerimizle özellikle seçim ve sandık güvenliği konusuna odaklanmış ve her türlü önlemi almış durumdayız. Oy kaybına, korsan seçmene, milletin iradesine ipotek koyulmasına izin vermeyeceğiz. Dolayısıyla biz bu işin takipçisiyiz. AK Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli ve beraberindeki bir grup, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Çiğli’deki Atık Su Arıtma Tesisi’nde açıklama yapacağız diyerek içeri girmişti bu konu hakkında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?Öncelikle yaşanan olay birkaç açıdan üzücü. AKP İzmir İl Başkanı Sayın Kerem Ali Sürekli ’de AKP büyükşehir belediye meclisi üyesi Özgür bey de hukukçular. Kendilerinin de çok iyi bilmesi gerekir ki, özel güvenlik görevlileri, yasayla da teminat altına alındığı üzere, görev yaptıkları yerde kolluk kuvvetlerinin birçok yetkisine sahiptir.Kaldı ki Sayın mevkidaşıma veya beraberindekilere İZSU Arıtma tesisinde görevli olan güvenlikçi arkadaşlarımızın hiçbir müdahalesi, hakareti veya yetkileri aşan bir ifadeleri olmamıştır. Onlar, korumak, kontrol etmek ve güvenliğini sağlamakla yetkili oldukları tesiste üzerlerine düşen sorumluluğu, gayet nazik ve açıklayıcı bir üslup ile yerine getirmişlerdir. Ancak güvenlikçi arkadaşlarımıza AKP’lilerce söylenen sözler, bulunulan ithamlar ne siyaset anlayışına ne de emeğin karşısında gösterilmesi gereken hassasiyete uymamıştır. Bu açıdan AKP’lilerin sebep olduğu manzara, üzülerek söylüyorum ki, çirkin bir manzaraydı.Bir diğer yandan, AKP İzmir İl Başkanlığı, muhalefette olduğu İzmir’de istediği konu hakkında, istediği yerde basın açıklaması yapabilir. Ancak, bunun da hem yasalar nezdinde hem de siyaseten kuralları ve sınırları vardır.AKP İzmir il başkanlığı, bu kurallardan muaf veya özel bir statü de değildir. Nasıl ki, CHP il başkanlığı olarak, kamuya açık alanlarda yapacağımız her basın açıklaması veya etkinlik için gerekli yazışmaları yapıyor, ilgili makamları bilgilendiriyorsak, iktidar da olan bir partinin temsilcileri de bu işin usulünü artık bilmelidir diye düşünüyorum.En azından bu basın açıklaması öncesi İzmir büyükşehir belediye başkanlığımızın ilgili makamlarına bilgi verilseydi ya da Sayın mevkidaşım, kendisiyle bu konularda kurabildiğimiz diyalogdan yola çıkarak bana durumu iletseydi, kendilerini böylesine zor bir duruma düşürmezlerdi.Sonuç olarak üzerinden zaman geçmiş bir konu hakkında uzun uzun yorum yapmak istemem ama sanki yapılmak istenen bir basın açıklamasından ziyade, biraz farklı bir şekilde, büyükşehir belediyemizi zor duruma düşürecek bir algı yaratmaktı. Gönderdikleri basın toplantısı davetlerinde, basın mensuplarına bile toplantının yerini bildirmeyen AKP İzmir il başkanlığının, baştan başlayan yanlışlar silsilesi sonunda, kamuoyu önünde zor duruma düşen yine kendileri oldular. Keşke hiç yaşanmasaydı. Diliyorum ki, AKP’liler bu olaydan üzerlerine düşen dersi çıkarmışlardır.
Türkiye’de acilen değişmesi gereken en önemli konu nedir sizce?
Türkiye 20 yıldır her alanda öylesine kötü yönetildi ki, tek bir alanda yapılacak değişiklik hiçbir anlam ifade etmez. Ama nereden işe başlamak gerekir derseniz, adalet sağlanmalı derim! Sosyal hayatta, yargı da, ekonomi de, görevlendirme de, paylaşımda adalet sağlanmadan, ülkede hiçbir şey rayına oturmaz. İşte partimizin bunun için yıllardır kullandığı slogan ‘Hak, Hukuk, Adalet’tir. Millet iktidarında, işe adaleti sağlayarak, güveni sağlayarak, insanların yarınlarından endişe etmediği bir ülke inşa ederek başlayacağız.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hakkında düşünceleriniz neler? Mevcut sistem ihtiyaçları karşılayabiliyor mu?
Mevcut tek adam ve saray sistemi ihtiyaçları karşılasaydı, bugün ülkede yoksulluk, işsizlik olmaz, enflasyon yüzde yüz altmışların üstüne çıkmazdı. Aslına bakarsanız bugün ortada bir sistem falan da yok. Tek adamın, her şey hakkında, bilimden, ekonomiden, spordan, insan haklarından, sanattan, dinden fetva verir gibi, akıldan ve hukuktan yoksun bir şekilde aklına geleni söylediği ve buna göre pozisyon almaya çalışırken ülkeyi krizden krize götüren, itibarsızlaştıran bir saray şürekası var.
Muhalefet partilerinin altılı masada temeli oluşturdukları ve halkımızla paylaşılmasının ardından Türkiye’de herkesin desteğini almış, geleceğe olan inancını arttırmış Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye için karanlıktan aydınlığa, yokluktan varlığa ve adaletsizlikten özgürlüğe, huzura ve barışa geçiş demektir. Dikta’dan demokrasiye geçiş, saltanat düzeninden kurtulmak demektir. Türkiye’de halkı, vatanı ve cumhuriyetimizin geleceğini düşünen tüm dostlarımızla Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş konusunda kararlıyız ve bunu gerçekleştireceğiz.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili ve TBMM 27. Başkanı İsmail Kahraman'ın sosyal medya hesabından Rize'nin fethinin 561'inci yıl dönümü törenindeki konuşmasına dair açıklama yapıldı. Kahraman, "İstanbul'un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir'in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki." demişti. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?Ne yazık ve acıdır ki bir dönem, Atatürk'ün makamında oturan İsmail Kahraman, "9 Eylül İzmir'in kurtuluşunun kutlanmasına gerek yok, kurşun sıkmadık, cihan harbi bitti ve gittiler" diyerek, 26 Ağustos 1922'de işgal kuvvetlerine karşı başlayan, çarpışa çarpışa, şehit düşerek, gazi olarak İzmir'e kadar gelen ve Anadolu'yu işgalcilerden kurtaran Kahraman Ordumuzun Büyük Zaferini, vatanımızın kurtuluşunu ve Başkomutan Atatürk'ü, itibarsızlaştırmaya çalışma hadsizliğinde bulunmuştur. 1969 Kanlı Pazar olayında da emperyalizme karşı Mustafa Kemal, Yürüyüşünü gerçekleştiren öğrencilere karşı olan bu gerici zihniyet, Mustafa Kemal Atatürk'ün ne kadar büyük büyük bir devrimci olduğunu anlamadı, anlayamaz. Geçtiğimiz dönemlerde Atatürk'ün kurduğu meclisin başkanlığına getirilen bu zat, kirli, gerici ve laik Cumhuriyet karşıtı düşünceleri zikretme cesaretini, Atatürk ve Cumhuriyetimizle hesaplaşma çabasında olan mevcut iktidardan almaktadır. Atatürk aydınlanmasına inanan anlayış, ömrü tükenen bu köhne zihniyetin yerini çok yakında alacaktır.
İkinci kez CHP İzmir İl Başkanı olarak seçildiniz bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Bundan sonraki süreçte siyasi yaşamınızdaki planlarınız nelerdir?
- Hayatım boyunca herhangi bir makam için talip olmadım, bir üst makamı hedefleyerek çalışmadım. Hep bulunduğum görevleri hakkıyla yapma derdinde ve amacında oldum. İl başkanlığı görevimde örgütümüzün takdiriyle 4 yılı geride bıraktım. Türkiye’nin içinde bulunduğu şu durumda da vatandaşımızın dertlerini azaltmak, geleceğe umut olmak ve partimin iktidarını sağlamak için çalışmaya devam ediyorum. Kendimin değil çocuklarımızın ve ülkemizin yarınlarını düşünüyorum.
Üretimi, üreticiyi, tarımı destekleyen, sosyal belediyecilik kapsamında ön safhalarda yer alan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin birçok projesine dayanışma ruhunuz ile ortak oluyorsunuz Büyükşehir’in en beğendiniz projelerinden bahsedebilir misiniz?
- İzmir Büyükşehir Belediyemiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer liderliğinde, özellikle pandemi döneminde örgütlediği sosyal dayanışma kampanyaları ve yardımlarıyla tüm Türkiye’de adeta örnek oldu. Askıda fatura kampanyalarından, gıda ve hijyen paketleri desteklerine, Maskematiklerden, sağlık hizmetlerine, çiftçinin ürünleri tarlada kalmasın diye başlatılan hasat seferberliğine kadar, daha sayamadığımız birçok hizmete imza attı.
Sayın Tunç Soyer için özellikle tarım, üretim, çiftçinin korunması ve desteklenmesi olmazsa olmaz projelerden. Üreticiye ve köylüye verilen ücretsiz küçükbaş ve büyükbaş besi hayvanları desteği, fide ve tohum desteği, ata tohumlarının korunması çalışmaları, çiftçiye ve üreticiye dağıtılan gübre ve yemler, Başka Bir Tarım Mümkün vizyonuyla düzenlenen fuarlar ve İzmir Tarım mobil uygulamasıyla çiftçiye ücretsiz verilen destekler göz önüne alındığında, İzmir tarımının ayakta kalması ve uluslararası pazarlara açılmasının en büyük destekçisi İzmir Büyükşehir belediyemizdir. İktidarın tarım politikasının olmamasının ve ithalata dayalı tarım ekonomisinin tüm dezavantajını, Tunç Soyer ve ekibi İzmir’de avantaja çevirecek uygulamaları ve projeleri hayata geçirdi. CHP bir belediye köylüyü, üreticiyi ve kırsal kesimi nasıl destekler? Sorusunun tam cevabı, İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi desteklerdir.
Bu sefer tersten soracağım. İzmir halkından istekleriniz neler?
Biz, İzmir halkına hizmet etmek, İzmirlilerle birlikte Türkiye’yi bu köhneleşmiş, kokuşmuş, ve ülkenin üstüne bir karabasan gibi çökmüş olan zihniyetten kurtarmak için çalışıyor, hizmet ve proje üretiyoruz. İzmir hem yerel hem genel seçimlerde tavrını cumhuriyetten, adaletten, özgürlükten ve çağdaşlıktan yana koyarak zaten gereğini fazlasıyla yapıyor. Biz de bu desteğe layık olmaya çalışıyoruz. İzmir tepkisiyle, duruşuyla ve verdiği mesajla zaten birçok konuda lider bir kent olduğunu gösteriyor.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajınız nedir?Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına ve 100. Kuruluş yılına bir yıl kala çok heyecanlı ve umutluyuz. Bu ülke 100 yıllık tarihinde tüm sıkıntılara, bölme girişimlerine, darbelere, ihanetlere, rejime karşı yapılan açık ve gizli saldırılara karşı ayakta kaldıysa ve bugün ay yıldızlı bayrağımızın altında özgürce nefes alabiliyorsak, bunu yine cumhuriyetin kendisine borçluyuz. Öylesine güçlü ve millet tarafından sahip çıkılan, korunan ve koruyan bir cumhuriyetimiz var ki;Yeri geldiğinde kendine saldıran, yok etmek isteyen, değersizleştirmeye çalışanlar bile, zora düştüklerinde onun gölgesine sığınmış, yaptıkları tehlikeli işbirlikleri onları yok etmeye kalktığında, onları ve demokrasimizi koruyan güç ve irade olmuştur.Biz 100. yılında cumhuriyetimizi demokrasi ve özgürlükle taçlandırmaya çok yakınız. Hak ettiği değeri vermek, kurumlarını yeniden ayağa kaldırmak ve cumhuriyetimizin sağladığı itibarı tüm dünyada ülkemize yeniden kazandırmak için çalışıyoruz.Bu heyecan ve kararlılıkla, milletimizle birlikte yürüdüğümüz bu yolda, cumhuriyetimizin 100. yılında millet iktidarıyla tüm bu hedeflerimize ulaşmış olacağız. Bu duygularla, Cumhuriyetimizin 99. Kuruluş yıldönümünde, onu bizlere armağan eden Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e minnet ve özlemimi bir kez daha sunuyor, İzmirlilerin ve tüm halkımızın Cumhuriyet bayramı kutluyorum.
Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için tekrar çok teşekkür ederim.İzmirliler ile bir kez daha buluşmamıza ve kendimizi ifade etmemize vesile olduğunuz için ben teşekkür ederim.