Tülin Hanım öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? - Röportaj teklifiniz bizleri çok mutlu etti, bu nedenle esas ben size teşekkür ederim.Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden patoloji profesörü olarak 2011 yılında emekli oldum. 29 yıllık akademik yaşantımda “konforlu” dönemlerim pek az olmuştur; genelde çetin mücadeleler vererek geçirdim. Türkiye’de o güne kadar açılmamış bir bilim alanında akademik varlığını kanıtlamak, kıymetli hocalarımla birlikte ilk kez Oral Patoloji Doktora Programını açmak ve genç akademisyenlerin doktora hocası olmak, ilk bölümü kurmak, bölümün kapatılma tehditlerine göğüs germek, 4 yıl rektör yardımcısı olarak üniversiteme hizmet etmek… Hep ilerlemek, ama bunun için kendi yolunu kendin açmak. 2011 yılında üniversiteden emekli olduğumda arkamda iyi yetişmiş bir akademik kadronun çalıştığı, gayet yetkin bir bölüm bırakmış olmayı meslek yaşamımın en büyük başarısı sayıyorum. Bana kalan da yılmadan mücadele etme pratiği oldu.
Ülkemin sorunlarına kayıtsız kalamadığım için emeklilikten sonra siyasetle ilgilendim. Vatan (İşçi) Partisine üye oldum. Farklı kademelerinde görev yaptım. 2020 yılı Şubat ayında Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) genel başkanı oldum. Bu kararımda CKD’nin ülkemizin tam bağımsızlığına ve Atatürk Devrimlerine sahip çıkan çalışmaları ve kadın mücadelesini ülkenin mücadelesiyle birleştirme ilkesi belirleyici oldu. Halen aktif şekilde bu görevi yapıyorum.Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin toplamda kaç şubesi bulunuyor? Projeler ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?- Derneğimizin şu anda 50 şubesi ve kayıtlı 5 bine yakın üyesi bulunuyor. En fazla şubemiz İstanbul’da, bunu İzmir ve Ankara izliyor. Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir Muğla gibi illerimizde de birden fazla şubeyle temsil oluyoruz. Bunlardan başka 15 ilimizde daha şubemiz var. Doğu ve Güneydoğu illerimizde şube sayımızı artırmak istiyoruz.25 yıllık tarihinde CKD birçok başarılı işler yapmıştır. Son yıllarda ülkemizin ABD emperyalizmine karşı bölücü ve gerici terör örgütleriyle giriştiği mücadelenin, Mavi Vatanı savunmamızın, bağımsızlıkçı kararlar alınmasının ve emperyalizmin hedefindeki milli devletlerle geliştirilen işbirliklerinin önem ve değerinin bilincindeyiz. Çünkü Atatürk’ün emperyalizme karşı tam bağımsızlık hedefinin; ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda yaşadığımız sorunların köklü çözümünde ilk şart hedef olduğunu biliyoruz. Çalışmalarımızda, projelerimizde milli devletimizden ve milletçe bütünlüğümüzden yana olan duruşumuzu merkeze koyuyoruz; bunları tehdit eden her unsurla mücadele ediyoruz. Bölücü terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP önünde Evlat Nöbeti tutan Diyarbakır Annelerine verdiğimiz güçlü destek, kadın mücadelesindeki yönü yanında ulus bütünlüğümüze sağladığı büyük değer nedeniyledir. Başlıca çalışma alanlarımızı kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadının erkekle toplumsal eşitliği, uyuşturucu kullanımının önüne geçilmesi, kadınların üretimde ve çalışma hayatında daha fazla yer alması, neoliberal ideolojinin yozlaşmış kültürünün saldırılarını açığa çıkarmak ve engellemek, olarak sayabilirim.Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak STK’larla yürüttüğünüz ortak projeleriniz neler?- Biz kendimizi kadın kitle örgütü olarak tanımlıyoruz, kendimiz için STK (sivil toplum kuruluşu) terimini kullanmıyoruz. Bunun nedeni 1990’larda ABD’nin milli devletleri zayıflatmak amacıyla başlattığı “Demokrasi Projesi”nde devlet karşıtlığı yapması için desteklediği örgütlere STK (sivil toplum kuruluşu) denmesidir. Bugün bizdeki birçok STK, ABD ve diğer Batı ülkelerinden fonlar, hibeler almakta, yerleştirildikleri küresel ağlardan desteklenmekte ve bunun karşılığında bağımsız devletimiz ve milli bütünlüğümüz aleyhine olacak faaliyetler yürütmektedir. Bu nedenle Derneğimiz vatansever, millici kitle örgütleriyle belirli faaliyet konularında platformlar oluşturarak birlikte çalışma yolunu tercih etmektedir.Ülkemizde kadın hakları ve çocuk hakları yeterli derecede korunuyor mu? Hangi konularda iyileştirme yapılabilir?- Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana kadın ve çocuk haklarının korunması için Birleşmiş Milletler’in çalışmalarına katılmış, kararlarına ortak olmuş ve iç hukukunda her türlü düzenlemeyi yapmıştır. Kadın hakları dediğimizde kadına yönelik toplumsal ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını anlamalıyız. Çok daha fazla kadınımız meslek eğitimi almalı, üretime katılmalı ve istihdam edilmelidir. Kadına yönelik şiddetin son bulacağı köklü çözüm de buradadır. Bu eksiklerimiz ancak kamucu devlet anlayışıyla giderilebilir. Çocuk haklarında başta gördüğümüz konular, çocuğun her tür istismarının önlenmesi ve bütün çocuklarımızın nitelikli, bilimsel ve parasız eğitim alma hakkının karşılanmasıdır. Bunlar da devletin görevidir. Bu işler birbirinin içindedir. Kadın ve çocuk hakları yönünden eksiklerimiz ancak güçlü devlet sistemine geçildiğinde giderilebilir.Burada, neoliberal ideolojinin avuçlarında adeta zehirli hale gelen “özgürlükler” konusuna da girmek isterim. Okuyanlarımız özgürlüğün “zehirli” olması ifadesi karşısında irkilebilir. Küresel emperyalizmin ideolojisi olan neoliberalizm, devletin ekonomiye her türlü müdahalesinin engellenmesini ve özel sermayeye de kural tanımayan özgürlükler getirilmesini savunurken, bundan olumsuz anlamda insanlık da payını almaktadır. Tek kural para ve kârlılık olunca, özgürlük adı altında her şey yapılabilir olmuştur. Basit bir örnek vereyim: Derneğimiz piyasadaki çocuk kitaplarının devlet tarafından uzman heyetleriyle denetlemesini savunuyor, çünkü çocuklar için akla zarar kitaplar yayınlanabiliyor, hepimiz görüyoruz. Ama bu yapılamıyor. Devletin karşısına “sanat özgürlüğü, düşünce özgürlüğü” savunmasıyla çıkılıyor. Yani çocuk için zararlı kitap yazmak özgürlüğe giriyor, bunu önlemeye kalkmak ise özgürlüğün kısıtlanması oluyor. Zehirli özgürlük tam da budur. Ülkemizde uyuşturucu kullanımı maalesef artmış durumda… Ne gibi önlemler alınmalı, aileler böyle bir durumla karşılaşınca ne yapmalı? Derneğinizin bu konuda yürüttüğü çalışmadan bahseder misiniz? - Uyuşturucu kullanma yaşının düştüğü ve kullanımının arttığı, ilgili devlet kurumlarının bilimsel yöntemlerle yapacağı araştırmalarla söylenebilir ama en azından toplumca böyle bir kanaatimiz var. Ülkemizde uyuşturucu madde olarak metamfetaminin yaygınlaşması bu kanımızı desteklemektedir. Kısa sürede büyük ve geri dönüşsüz zararlar veren bu madde maalesef kolay temin ediliyor ve ucuz. Devletin uyuşturucu madde arzına karşı büyük mücadele yürüttüğünü görüyoruz. Annelerin bilinçlendirilmesine de çalışılıyor. Biz Dernek olarak bu sorunu uyuşturucuya hiç başlamamak temelinde ele almak istedik. Sivrisinekleri öldürmek önemlidir ama esas olan bataklığı kurutmaktır diye düşündük. Bu bağlamda bir yıl önce “Uyuşturucuya Karşı Anneler Hareketi” adıyla bir çalışma başlattık. Anne ve ailelerden ve kurumlardan büyük ilgi ve destek gördüğü için çalışmamız halen sürüyor ve sürecek. Eğitim videolarımız ve broşürlerimizle anne ve ailelere çocuklarını uyuşturucudan uzak tutmada en büyük gücün onlarda olduğunu anlatıyoruz. Araştırmalar uyuşturucuya genellikle ergenlik ve sonrası dönemde, çocuk daha evindeyken başlandığını gösteriyor. En önemli başlama nedeni merak... Bir de arkadaş ısrarı var ki burada da zaten merak etme etkendir. Çocuk nasıl merak etmeyecek? En önemli şartı ailesiyle güçlü bağlarının olması… Bunu anne baba sağlayacak. Özellikle annenin rolü çok fazla. Anne ve baba çocuğunu daima destekleyici olacak, çocuğa güven verecek. Uyuşturucu konusunda sağlam bir temel bilgiye sahip olacak ve bu konuyu çocuğuyla konuşacak. Kurallarını da koyacak ve arkasında duracak. Arkadaş çevresini ve onların ailelerini tanıyacak. Makul şekilde denetimini yapacak. Çocuk merak ettikleri varsa, rahatça ailesine sorabilecek. Bütün bunlarla çocuklarımız uyuşturucuya karşı dirençli hale gelecekler.Çalışmamızda altını kuvvetle çizdiğimiz diğer nokta ise çocuk ve gençlerimize yönelik uyuşturucu kullanmayı “özgürlük” sayan, çağın gerekliliği, sisteme başkaldırının bir yolu (gençlik isyanı) diyerek sıradanlaştıran ciddi bir propagandanın yürütüldüğü gerçeğidir. Hem uluslararası uyuşturucu ticaretinin geçiş rotasında olduğumuz, hem de hatırı sayılır genç nüfusumuz olduğu için uyuşturucu baronlarının hedefinde bir ülkeyiz. Neoliberalizm burada da yozlaşmış kültürel saldırısıyla devrededir. Gençlerin dinlediği müzikte, dizi filmlerde, videolarda, okudukları kitaplarda bu propagandanın açık veya örtük şekilde yapıldığını görüyoruz. Anne ve aileleri başta uyuşturucu kullanmak üzere, çocuk ve gençlerimizi yalnızlaştıran, cinsiyetine kadar kendine yabancılaştıran, ailesinden ve toplumdan ve milli değerlerden uzaklaştıran neoliberal saldırılara karşı farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.‘Üretimde ve İstihdamda Kadın Zirveleri’ programı hakkında bilgi verebilir misiniz? Hangi şubelerde hangi zirveler yapılacak?- Bilimsel olarak baktığımızda “kadın sorunu”, kadının üretimden kopuk olmasıyla ortaya çıkan kadın erkek eşitsizliğinin sonucudur. Bugün hukuki yönden eşitlenen kadın ve erkeğin toplumsal yaşamda da eşitlenmesi için mücadele ediliyor. Biz de CKD olarak kadın ve erkeğin birlikte, eşit ve onurlu yaşamı için mücadele yürütüyoruz. Bilimden ayrılmıyoruz. Sorunun kaynağına bakıyor ve çözümün anahtarını orada arıyoruz. Kadın nasıl üretim dışı kalarak “ikinci sınıf” olmuştur, işte üreterek, üretime katılarak ilerleyecek ve erkekle eşit konumunu alacaktır. Bunun başka bir yolu bulunmuyor. Dolayısıyla ülkemiz kadınlarının üretime çok daha fazla katılmasını ve istihdamda çok daha fazla yer almasını savunuyoruz. Çalışan kadınların sorunları da çözüm bekliyor. Diğer yandan, ülkemiz mevcut ekonomik sorunları aşabilmek için atıl iş gücünü üretime seferber etmek zorundadır. Bir bakıma ülkenin kaderiyle kadının kaderi aynı yola çıkıyor: üretmek! “Üretimde ve İstihdamda Kadın Zirveleri” çalışmamızı bu bakışla hazırladık. Çalışma statülerine göre gruplayarak 9 ayrı Kadın Zirvesi yapmak için yola çıktık. Her grupta kadınlar çıkıp sorunlarını, düşüncelerini anlatacak. Dokuz grubu 8 ilimizdeki şubelerimiz çalışıyor (İstanbul’da 2 grup). Kadın Zirvelerinin ilki, İstanbul Anadolu yakasındaki şubelerimizin düzenlediği Girişimci Kadınlar Zirvesi oldu. Girişimci kadınlarımızın büyük ilgi ve desteğini alan bu Zirvede kadın girişimciliğinin bütün sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. İkincisi 21 Ekim’de İzmir’de Esnaf Kadınlar Zirvesi olacak. Bunu Bursa’da İşçi Kadınlar (28 Ekim), Kayseri’de Kayıt Dışı Çalışan Kadınlar (28 Ekim), İstanbul Avrupa yakasında Ev Kadınları, Ankara’da Kamu Çalışanı Kadınlar, Adana’da Kooperatifçi Kadınlar, Antalya’da Çiftçi Kadınlar, Mersin’de Sanat Üreten Kadınlar Zirveleri izleyecek. Her zirveden çıkan sonuçları birleştirerek ortak bir rapor çıkaracak ve kamuoyuna ve ilgili kurumlara sunacağız. Şiddet uygulayan veya uygulama olasılığı olan kişilerin, Psikososyal destek programına alınmasının zorunluluk haline getirilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu konuda neler söylemek istersiniz?- 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Yönetmeliğinde şiddet uygulayanın eğitim ve rehabilitasyon programlarına alınması, Önleyici Tedbir Kararı kapsamında olup hakimin takdirine bırakılmıştır. Bunun yetersiz kaldığını değerleniriyoruz. Derneğimiz, kadına şiddet uygulayan failin de, erkeğin kadına sınıfsal tahakkümüyle başlayan bu tarihsel sorunun bir kurbanı olduğu görüşündedir. Evet, kadının ruh ve beden sağlığı hatta canı tehlikededir, buna karşılık eşi, sevgilisi veya tanımadığı bir kadın olan bir insana “kadın” olmasından kaynaklı şiddet uygulamaktan kendini alamayan kişi de bu tarihsel hatanın kurbanıdır. Şiddet uygulayana öfkesini kontrol etmeyi ve şiddetiyle ilgili tutum ve davranışlarını değiştirmeyi kazandıracak bir eğitim ve iyileştirme desteğinin verilmesi, önündeki yaşamı daha sağlıklı şekilde düzenlemesini sağlayacak ve hatta belki katil olmasını önleyecektir. Bu nedenle zorunlu psikososyal destek programı bu kişiler yönünden bir hak olarak görülmelidir.Derneğimiz bu yöndeki ilk açıklamasını 24 Kasım 2020’de yapmıştır. 2021 yılında, kadına yönelik şiddet davalarında deneyimli hukukçu, psikiyatri uzmanı, aile danışmanı-iletişim uzmanı ve eğitimci yöneticilerimizden oluşturduğumuz CKD Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu, kapsamlı bir çalışma yaparak “Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Programı”nı ortaya koymuştur. Bir rapor halinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına sunduğumuz Programımızda “derecesi ne olursa olsun, şiddet uygulayan kişilerin, öfke kontrolü ve davranış değişikliği yönünden rehabilite olabilmeleri için psikososyal destek programlarına alınması zorunlu hale getirilmelidir” önerisi yer almıştır. Henüz bu yönde bir değişiklik olmamakla birlikte, Aile Bakanlığının kadına yönelik şiddetle mücadele 2021-2025 dönemi Ulusal Eylem Planında failin öfke kontrolü yönünden ele alınmasına daha fazla vurgu yapıldığı görülmektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?- Mazlum milletimizin makûs talihi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde emperyalist devletleri yenerek tam bağımsızlığımızın kazanılması ve arkasından peş peşe hayata geçirilen Cumhuriyet Devrimleri ile son bulmuştur. Tüm fertleriyle padişaha kulluktan Cumhuriyetin yurttaşlığına yükselen milletimiz çağdaş uygarlık yolunda dünyayı şaşırtan ilerlemeler kaydetmiştir. Kadınlarımızın Milli Mücadeledeki kahramanlığını ve fedakârlığını "Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez" sözleriyle ifade eden Atatürk, Devrimlerimizle kadının ayağa kalkması ve yükselmesinin yolunu açmıştır. Gerçekten de kadınlarımız Cumhuriyet Devrimleriyle hayat bulmuştur. Devrimlerle elde edilen kazanımlar, karşı devrim ataklarına rağmen gücünü koruyarak bilinçlerimizde kökleşmiştir. Bugün bize düşen görev, Atatürk dönemindeki tam bağımsızlık ilkesine dört elle sarılarak Devrimlerimizi korumaktır. Bu yıl 99’ncusu kutlanacak olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajınız nedir?- Cumhuriyet, millet iradesidir. Daha Kurtuluş Savaşı öncesinde, Amasya Genelgesinde “Milletin kaderini milletin azim ve kararı belirleyecektir” denmiş, 23 Nisan 1920’de ise ilk Meclisin yetkisini halktan alarak açıldığı “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle ortaya konmuştur. Cumhuriyete, adını henüz koymadan adım adım ilerleyişin altında, genç Mustafa Kemal’in ve dava arkadaşlarının zihninde yatan “Türk Devrimini Cumhuriyetle taçlandırmak” hedefi yatar. Sözün özü, Cumhuriyet rejimine bir arayışla değil, Atatürk önderliğinde temeli çok önceden atılarak ve milletin iradesi ile geçilmiştir. Bu yıl 99’uncu Cumhuriyet Bayramımızı kutlamanın heyecanını yaşıyoruz. Cumhuriyetimizi ilelebet yaşatma sözümüzün hep arkasındayız. Son olarak eklemek istedikleriniz?- Ülkesine, milletine bağlı, bağımsızlığımıza, devrimlerimize sahip çıkan vatansever Cumhuriyet kadınlarını Derneğimize davet ediyorum. Dünyada ve Türkiye’de önemli ve zor dönemlerden geçiyoruz. Herkes bu ülke için işin bir ucundan tutmalıdır. Kadınlarımız, çocuklarımız, aile kurumumuz, ekonomik kalkınmamız, eğitim işlerimiz ve diğer konular bizlerin ilgisi dışında kalmamalıdır. CKD’li olmak, Atatürk Devrimleri ışığında Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmek ve çözüm önerileri üretmektir.Röportaj için çok teşekkür ederin.- Yayın organınızda Derneğimizi tanıtma fırsatı sağladığınız için esas biz size teşekkür ederiz Ece Hanım.
Ülkemin sorunlarına kayıtsız kalamadığım için emeklilikten sonra siyasetle ilgilendim. Vatan (İşçi) Partisine üye oldum. Farklı kademelerinde görev yaptım. 2020 yılı Şubat ayında Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) genel başkanı oldum. Bu kararımda CKD’nin ülkemizin tam bağımsızlığına ve Atatürk Devrimlerine sahip çıkan çalışmaları ve kadın mücadelesini ülkenin mücadelesiyle birleştirme ilkesi belirleyici oldu. Halen aktif şekilde bu görevi yapıyorum.Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin toplamda kaç şubesi bulunuyor? Projeler ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?- Derneğimizin şu anda 50 şubesi ve kayıtlı 5 bine yakın üyesi bulunuyor. En fazla şubemiz İstanbul’da, bunu İzmir ve Ankara izliyor. Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir Muğla gibi illerimizde de birden fazla şubeyle temsil oluyoruz. Bunlardan başka 15 ilimizde daha şubemiz var. Doğu ve Güneydoğu illerimizde şube sayımızı artırmak istiyoruz.25 yıllık tarihinde CKD birçok başarılı işler yapmıştır. Son yıllarda ülkemizin ABD emperyalizmine karşı bölücü ve gerici terör örgütleriyle giriştiği mücadelenin, Mavi Vatanı savunmamızın, bağımsızlıkçı kararlar alınmasının ve emperyalizmin hedefindeki milli devletlerle geliştirilen işbirliklerinin önem ve değerinin bilincindeyiz. Çünkü Atatürk’ün emperyalizme karşı tam bağımsızlık hedefinin; ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda yaşadığımız sorunların köklü çözümünde ilk şart hedef olduğunu biliyoruz. Çalışmalarımızda, projelerimizde milli devletimizden ve milletçe bütünlüğümüzden yana olan duruşumuzu merkeze koyuyoruz; bunları tehdit eden her unsurla mücadele ediyoruz. Bölücü terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP önünde Evlat Nöbeti tutan Diyarbakır Annelerine verdiğimiz güçlü destek, kadın mücadelesindeki yönü yanında ulus bütünlüğümüze sağladığı büyük değer nedeniyledir. Başlıca çalışma alanlarımızı kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadının erkekle toplumsal eşitliği, uyuşturucu kullanımının önüne geçilmesi, kadınların üretimde ve çalışma hayatında daha fazla yer alması, neoliberal ideolojinin yozlaşmış kültürünün saldırılarını açığa çıkarmak ve engellemek, olarak sayabilirim.Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak STK’larla yürüttüğünüz ortak projeleriniz neler?- Biz kendimizi kadın kitle örgütü olarak tanımlıyoruz, kendimiz için STK (sivil toplum kuruluşu) terimini kullanmıyoruz. Bunun nedeni 1990’larda ABD’nin milli devletleri zayıflatmak amacıyla başlattığı “Demokrasi Projesi”nde devlet karşıtlığı yapması için desteklediği örgütlere STK (sivil toplum kuruluşu) denmesidir. Bugün bizdeki birçok STK, ABD ve diğer Batı ülkelerinden fonlar, hibeler almakta, yerleştirildikleri küresel ağlardan desteklenmekte ve bunun karşılığında bağımsız devletimiz ve milli bütünlüğümüz aleyhine olacak faaliyetler yürütmektedir. Bu nedenle Derneğimiz vatansever, millici kitle örgütleriyle belirli faaliyet konularında platformlar oluşturarak birlikte çalışma yolunu tercih etmektedir.Ülkemizde kadın hakları ve çocuk hakları yeterli derecede korunuyor mu? Hangi konularda iyileştirme yapılabilir?- Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana kadın ve çocuk haklarının korunması için Birleşmiş Milletler’in çalışmalarına katılmış, kararlarına ortak olmuş ve iç hukukunda her türlü düzenlemeyi yapmıştır. Kadın hakları dediğimizde kadına yönelik toplumsal ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını anlamalıyız. Çok daha fazla kadınımız meslek eğitimi almalı, üretime katılmalı ve istihdam edilmelidir. Kadına yönelik şiddetin son bulacağı köklü çözüm de buradadır. Bu eksiklerimiz ancak kamucu devlet anlayışıyla giderilebilir. Çocuk haklarında başta gördüğümüz konular, çocuğun her tür istismarının önlenmesi ve bütün çocuklarımızın nitelikli, bilimsel ve parasız eğitim alma hakkının karşılanmasıdır. Bunlar da devletin görevidir. Bu işler birbirinin içindedir. Kadın ve çocuk hakları yönünden eksiklerimiz ancak güçlü devlet sistemine geçildiğinde giderilebilir.Burada, neoliberal ideolojinin avuçlarında adeta zehirli hale gelen “özgürlükler” konusuna da girmek isterim. Okuyanlarımız özgürlüğün “zehirli” olması ifadesi karşısında irkilebilir. Küresel emperyalizmin ideolojisi olan neoliberalizm, devletin ekonomiye her türlü müdahalesinin engellenmesini ve özel sermayeye de kural tanımayan özgürlükler getirilmesini savunurken, bundan olumsuz anlamda insanlık da payını almaktadır. Tek kural para ve kârlılık olunca, özgürlük adı altında her şey yapılabilir olmuştur. Basit bir örnek vereyim: Derneğimiz piyasadaki çocuk kitaplarının devlet tarafından uzman heyetleriyle denetlemesini savunuyor, çünkü çocuklar için akla zarar kitaplar yayınlanabiliyor, hepimiz görüyoruz. Ama bu yapılamıyor. Devletin karşısına “sanat özgürlüğü, düşünce özgürlüğü” savunmasıyla çıkılıyor. Yani çocuk için zararlı kitap yazmak özgürlüğe giriyor, bunu önlemeye kalkmak ise özgürlüğün kısıtlanması oluyor. Zehirli özgürlük tam da budur. Ülkemizde uyuşturucu kullanımı maalesef artmış durumda… Ne gibi önlemler alınmalı, aileler böyle bir durumla karşılaşınca ne yapmalı? Derneğinizin bu konuda yürüttüğü çalışmadan bahseder misiniz? - Uyuşturucu kullanma yaşının düştüğü ve kullanımının arttığı, ilgili devlet kurumlarının bilimsel yöntemlerle yapacağı araştırmalarla söylenebilir ama en azından toplumca böyle bir kanaatimiz var. Ülkemizde uyuşturucu madde olarak metamfetaminin yaygınlaşması bu kanımızı desteklemektedir. Kısa sürede büyük ve geri dönüşsüz zararlar veren bu madde maalesef kolay temin ediliyor ve ucuz. Devletin uyuşturucu madde arzına karşı büyük mücadele yürüttüğünü görüyoruz. Annelerin bilinçlendirilmesine de çalışılıyor. Biz Dernek olarak bu sorunu uyuşturucuya hiç başlamamak temelinde ele almak istedik. Sivrisinekleri öldürmek önemlidir ama esas olan bataklığı kurutmaktır diye düşündük. Bu bağlamda bir yıl önce “Uyuşturucuya Karşı Anneler Hareketi” adıyla bir çalışma başlattık. Anne ve ailelerden ve kurumlardan büyük ilgi ve destek gördüğü için çalışmamız halen sürüyor ve sürecek. Eğitim videolarımız ve broşürlerimizle anne ve ailelere çocuklarını uyuşturucudan uzak tutmada en büyük gücün onlarda olduğunu anlatıyoruz. Araştırmalar uyuşturucuya genellikle ergenlik ve sonrası dönemde, çocuk daha evindeyken başlandığını gösteriyor. En önemli başlama nedeni merak... Bir de arkadaş ısrarı var ki burada da zaten merak etme etkendir. Çocuk nasıl merak etmeyecek? En önemli şartı ailesiyle güçlü bağlarının olması… Bunu anne baba sağlayacak. Özellikle annenin rolü çok fazla. Anne ve baba çocuğunu daima destekleyici olacak, çocuğa güven verecek. Uyuşturucu konusunda sağlam bir temel bilgiye sahip olacak ve bu konuyu çocuğuyla konuşacak. Kurallarını da koyacak ve arkasında duracak. Arkadaş çevresini ve onların ailelerini tanıyacak. Makul şekilde denetimini yapacak. Çocuk merak ettikleri varsa, rahatça ailesine sorabilecek. Bütün bunlarla çocuklarımız uyuşturucuya karşı dirençli hale gelecekler.Çalışmamızda altını kuvvetle çizdiğimiz diğer nokta ise çocuk ve gençlerimize yönelik uyuşturucu kullanmayı “özgürlük” sayan, çağın gerekliliği, sisteme başkaldırının bir yolu (gençlik isyanı) diyerek sıradanlaştıran ciddi bir propagandanın yürütüldüğü gerçeğidir. Hem uluslararası uyuşturucu ticaretinin geçiş rotasında olduğumuz, hem de hatırı sayılır genç nüfusumuz olduğu için uyuşturucu baronlarının hedefinde bir ülkeyiz. Neoliberalizm burada da yozlaşmış kültürel saldırısıyla devrededir. Gençlerin dinlediği müzikte, dizi filmlerde, videolarda, okudukları kitaplarda bu propagandanın açık veya örtük şekilde yapıldığını görüyoruz. Anne ve aileleri başta uyuşturucu kullanmak üzere, çocuk ve gençlerimizi yalnızlaştıran, cinsiyetine kadar kendine yabancılaştıran, ailesinden ve toplumdan ve milli değerlerden uzaklaştıran neoliberal saldırılara karşı farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.‘Üretimde ve İstihdamda Kadın Zirveleri’ programı hakkında bilgi verebilir misiniz? Hangi şubelerde hangi zirveler yapılacak?- Bilimsel olarak baktığımızda “kadın sorunu”, kadının üretimden kopuk olmasıyla ortaya çıkan kadın erkek eşitsizliğinin sonucudur. Bugün hukuki yönden eşitlenen kadın ve erkeğin toplumsal yaşamda da eşitlenmesi için mücadele ediliyor. Biz de CKD olarak kadın ve erkeğin birlikte, eşit ve onurlu yaşamı için mücadele yürütüyoruz. Bilimden ayrılmıyoruz. Sorunun kaynağına bakıyor ve çözümün anahtarını orada arıyoruz. Kadın nasıl üretim dışı kalarak “ikinci sınıf” olmuştur, işte üreterek, üretime katılarak ilerleyecek ve erkekle eşit konumunu alacaktır. Bunun başka bir yolu bulunmuyor. Dolayısıyla ülkemiz kadınlarının üretime çok daha fazla katılmasını ve istihdamda çok daha fazla yer almasını savunuyoruz. Çalışan kadınların sorunları da çözüm bekliyor. Diğer yandan, ülkemiz mevcut ekonomik sorunları aşabilmek için atıl iş gücünü üretime seferber etmek zorundadır. Bir bakıma ülkenin kaderiyle kadının kaderi aynı yola çıkıyor: üretmek! “Üretimde ve İstihdamda Kadın Zirveleri” çalışmamızı bu bakışla hazırladık. Çalışma statülerine göre gruplayarak 9 ayrı Kadın Zirvesi yapmak için yola çıktık. Her grupta kadınlar çıkıp sorunlarını, düşüncelerini anlatacak. Dokuz grubu 8 ilimizdeki şubelerimiz çalışıyor (İstanbul’da 2 grup). Kadın Zirvelerinin ilki, İstanbul Anadolu yakasındaki şubelerimizin düzenlediği Girişimci Kadınlar Zirvesi oldu. Girişimci kadınlarımızın büyük ilgi ve desteğini alan bu Zirvede kadın girişimciliğinin bütün sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. İkincisi 21 Ekim’de İzmir’de Esnaf Kadınlar Zirvesi olacak. Bunu Bursa’da İşçi Kadınlar (28 Ekim), Kayseri’de Kayıt Dışı Çalışan Kadınlar (28 Ekim), İstanbul Avrupa yakasında Ev Kadınları, Ankara’da Kamu Çalışanı Kadınlar, Adana’da Kooperatifçi Kadınlar, Antalya’da Çiftçi Kadınlar, Mersin’de Sanat Üreten Kadınlar Zirveleri izleyecek. Her zirveden çıkan sonuçları birleştirerek ortak bir rapor çıkaracak ve kamuoyuna ve ilgili kurumlara sunacağız. Şiddet uygulayan veya uygulama olasılığı olan kişilerin, Psikososyal destek programına alınmasının zorunluluk haline getirilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu konuda neler söylemek istersiniz?- 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Yönetmeliğinde şiddet uygulayanın eğitim ve rehabilitasyon programlarına alınması, Önleyici Tedbir Kararı kapsamında olup hakimin takdirine bırakılmıştır. Bunun yetersiz kaldığını değerleniriyoruz. Derneğimiz, kadına şiddet uygulayan failin de, erkeğin kadına sınıfsal tahakkümüyle başlayan bu tarihsel sorunun bir kurbanı olduğu görüşündedir. Evet, kadının ruh ve beden sağlığı hatta canı tehlikededir, buna karşılık eşi, sevgilisi veya tanımadığı bir kadın olan bir insana “kadın” olmasından kaynaklı şiddet uygulamaktan kendini alamayan kişi de bu tarihsel hatanın kurbanıdır. Şiddet uygulayana öfkesini kontrol etmeyi ve şiddetiyle ilgili tutum ve davranışlarını değiştirmeyi kazandıracak bir eğitim ve iyileştirme desteğinin verilmesi, önündeki yaşamı daha sağlıklı şekilde düzenlemesini sağlayacak ve hatta belki katil olmasını önleyecektir. Bu nedenle zorunlu psikososyal destek programı bu kişiler yönünden bir hak olarak görülmelidir.Derneğimiz bu yöndeki ilk açıklamasını 24 Kasım 2020’de yapmıştır. 2021 yılında, kadına yönelik şiddet davalarında deneyimli hukukçu, psikiyatri uzmanı, aile danışmanı-iletişim uzmanı ve eğitimci yöneticilerimizden oluşturduğumuz CKD Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu, kapsamlı bir çalışma yaparak “Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Programı”nı ortaya koymuştur. Bir rapor halinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına sunduğumuz Programımızda “derecesi ne olursa olsun, şiddet uygulayan kişilerin, öfke kontrolü ve davranış değişikliği yönünden rehabilite olabilmeleri için psikososyal destek programlarına alınması zorunlu hale getirilmelidir” önerisi yer almıştır. Henüz bu yönde bir değişiklik olmamakla birlikte, Aile Bakanlığının kadına yönelik şiddetle mücadele 2021-2025 dönemi Ulusal Eylem Planında failin öfke kontrolü yönünden ele alınmasına daha fazla vurgu yapıldığı görülmektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?- Mazlum milletimizin makûs talihi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde emperyalist devletleri yenerek tam bağımsızlığımızın kazanılması ve arkasından peş peşe hayata geçirilen Cumhuriyet Devrimleri ile son bulmuştur. Tüm fertleriyle padişaha kulluktan Cumhuriyetin yurttaşlığına yükselen milletimiz çağdaş uygarlık yolunda dünyayı şaşırtan ilerlemeler kaydetmiştir. Kadınlarımızın Milli Mücadeledeki kahramanlığını ve fedakârlığını "Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez" sözleriyle ifade eden Atatürk, Devrimlerimizle kadının ayağa kalkması ve yükselmesinin yolunu açmıştır. Gerçekten de kadınlarımız Cumhuriyet Devrimleriyle hayat bulmuştur. Devrimlerle elde edilen kazanımlar, karşı devrim ataklarına rağmen gücünü koruyarak bilinçlerimizde kökleşmiştir. Bugün bize düşen görev, Atatürk dönemindeki tam bağımsızlık ilkesine dört elle sarılarak Devrimlerimizi korumaktır. Bu yıl 99’ncusu kutlanacak olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajınız nedir?- Cumhuriyet, millet iradesidir. Daha Kurtuluş Savaşı öncesinde, Amasya Genelgesinde “Milletin kaderini milletin azim ve kararı belirleyecektir” denmiş, 23 Nisan 1920’de ise ilk Meclisin yetkisini halktan alarak açıldığı “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle ortaya konmuştur. Cumhuriyete, adını henüz koymadan adım adım ilerleyişin altında, genç Mustafa Kemal’in ve dava arkadaşlarının zihninde yatan “Türk Devrimini Cumhuriyetle taçlandırmak” hedefi yatar. Sözün özü, Cumhuriyet rejimine bir arayışla değil, Atatürk önderliğinde temeli çok önceden atılarak ve milletin iradesi ile geçilmiştir. Bu yıl 99’uncu Cumhuriyet Bayramımızı kutlamanın heyecanını yaşıyoruz. Cumhuriyetimizi ilelebet yaşatma sözümüzün hep arkasındayız. Son olarak eklemek istedikleriniz?- Ülkesine, milletine bağlı, bağımsızlığımıza, devrimlerimize sahip çıkan vatansever Cumhuriyet kadınlarını Derneğimize davet ediyorum. Dünyada ve Türkiye’de önemli ve zor dönemlerden geçiyoruz. Herkes bu ülke için işin bir ucundan tutmalıdır. Kadınlarımız, çocuklarımız, aile kurumumuz, ekonomik kalkınmamız, eğitim işlerimiz ve diğer konular bizlerin ilgisi dışında kalmamalıdır. CKD’li olmak, Atatürk Devrimleri ışığında Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmek ve çözüm önerileri üretmektir.Röportaj için çok teşekkür ederin.- Yayın organınızda Derneğimizi tanıtma fırsatı sağladığınız için esas biz size teşekkür ederiz Ece Hanım.