Sayın Mahir bey öncelikle biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
- 1975 yılında Gaziantep’te doğdum. Cumhuriyetin yetiştirdiği bir öğretmenin dört çocuğundan ikincisiyim. İlk öğrenimimi Bayburt’ta, orta ve lise öğrenimimi Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde tamamladım. Trakya Üniversitesi’nden 1995 yılında mezun olduktan sonra, bana işimi, eşimi, iki güzel evladımı ve mutluluklarımı veren huzur kenti İzmir’e yerleştim. Direnişin kentinde doğdum, kurtuluşun şehrinin hemşerisi oldum. Uluslararası Politik Ekonomi mastırımı tamamladım. Gümrük müşaviriyim. Aktif siyasetin hep içinde oldum. Mahalle Temsilciliği, İlçe Yönetim Kurulu Üyeliği, İlçe Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundum. Örgütten geliyorum yani. Milletvekili olmadan Cumhuriyet Halk Partisi Yüksek Disiplin Kurulu Üyeliği’ne seçildim ve üç dönem bu görevi yürüttüm. 2018 yılında İzmir 2. Bölgeden 27. Dönem milletvekili seçildim. İçinde bulunduğumuz 28. Dönemde de bu şerefi taşıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin il kongrelerine katılım gösteriyorsunuz, değerlendirmelerde bulunabilir misiniz?
- İl kongrelerimizi tamamladık, kurultay sürecindeyiz. Bir fikir ortaya konuldu, bir bileşke yaratıldı. Mevcut seçim sistemi ittifakları zorunlu kılıyor. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu demokrasi tarihimize altın harflerle kazınan bir süreci hazırladı ve farklı görüş ve düşüncelere sahip altı parti bir masanın etrafında toplandı. Seçimi kaybettik. Her ne kadar tek sorumlu Sayın Kılıçdaroğlu gibi gösterilmek istense de Cumhuriyet tarihinin en adil olmayan, devlet imkanlarının ve gücünün sonuna kadar iktidar tarafından iktidar için kullanıldığı, montaj kasetlerle milletimizin en mukaddes duygularının sömürüldüğü bir seçim süreci yaşandı ve nihayetinde ittifak ortaklarımızla beraber seçimi kaybettik. İktidarın siyasi ve ahlaki meşruiyetinin olmadığı düşüncesindeyim. Cumhuriyet Halk Partisi’nin il kongreleri bu yaşananların değerlendirildiği, tartışıldığı demokrasi meydanlarıydı. Kurultayımız olacak, o da bir demokrasi şöleni olarak geçecek. Dersler alınacak, yeni fikirler ortaya konulacak.
- Cumhuriyet Halk Partisi, kökleri milli mücadeleye dayanan, kurtuluştan kuruluşa var olmuş bir parti. Devrimci bir ruhla adaletin ve özgürlüğün yılmaz savunucusu olarak kadim bir geçmişe sahip. Köklü geçmişi, geleceğe de ışık tutuyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin her neferinin bu ışığı taşıması önemli ve şerefli bir sorumluluk. Bu sorumlulukla yol arkadaşlarımızdan kurucumuz ve ilk Genel Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna elbette talip olmak isteyenler olacaktır. Bundan doğal bir şey yok. Bu arkadaşlarımızın yanında İlhan Cihaner de imza toplamaya çalışıyor. Daha çok Genel Başkan adayı da çıkabilirdi. Cumhuriyet Halk Partisi bir “düşünce” partisidir ve kurultayları demokrasi şöleni şeklinde geçer. Önemli olan bu düşüncenin büyüyerek yaşatılması. Başta Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm adaylarımıza başarılar diliyorum.
- Barış olabilmesi için bir savaş olması gerekir. Ortada bir savaş yok ki. Kurultayda kim seçilirse seçilsin ertesi gün biz yine hep birlikte tek adam rejimiyle, adaletsizlikle, yolsuzlukla, yoksullukla mücadele etmeye var gücümüzle devam edeceğiz. Partimiz bir muhasebe sürecinden geçiyor. Değerlendirmeler yapılıyor. Hatalar tartışılıyor, yol haritaları üzerine konuşuluyor. Bu muhasebeye tüm partililer katılıyor. Herkesin amacı Cumhuriyet Halk Partisi’ni geleceğe taşımak. Süreçten partimizin güçlü çıkacağı düşüncesindeyim.
İzmir'de bulunan hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin…
İzmir Alsancak Limanı'nın özelleştirilmesine ilişkin…Bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz?- Depremin üzerinden üç yıl geçti. Yaşamını yitiren 117 kişiyi rahmetle anıyorum. Türkiye bir deprem ülkesi ancak iktidar maalesef bu duruma uygun şekilde hareket etmiyor. Üç yılda sadece 3 bin 887 konut yapıldı ve bunlar depremzedelere parayla satıldı. İktidar, depremzedelere ‘sizi yalnız bırakmayacağız’ dedi sonra gözünü kapattı, kulağını tıkadı. Cumhurbaşkanı tarafından anahtar teslimi yapılan TOKİ’nin konut ve dükkanları hala bitmedi. İktidar yine acılar üzerinden kendilerini şov olarak kaldı. Yine İzmir’i görmezden geliyorlar. Takipçisi olacağım!
- Limanlarının egemenliğini yitirmiş bir ülke, ulusal egemenliğini de yitirir. Yeni tip sömürge anlayışının temelini milli limanların devri oluşturur. Limanlar savunma ve güvenlik gibi ülke yararı yönünden vazgeçilmez ve devredilemez stratejik özellikleriyle kamu malı olmak zorunda. Alsancak Limanı çok değerli bir konuma sahip, gelişmeye de çok müsait. 2017 yılında Türkiye Varlık Fonu’na devredildi, TCDD işletiyor. Sayıştay denetimine tabi değil diye Alsancak Limanı’nın kapalı kapılar altında satılması vatana ihanet anlamına gelir. Kabotaj Kanunu var ve biz bu kanunun kabulünü Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak kutluyoruz. Konu o kadar önemli. Bu yasaya göre; akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verildi. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi. İktidar Türk limanı diye bir şey bırakmadı. Cumhuriyetin kazanımları teker teker yok edilmeye devam ediyor. Biz de sahip çıkmaya devam edeceğiz!
- Şenol Aslanoğlu iyi bir partili. Emeğini, zamanını esirgemeyen, nezaketten ve mücadeleden geri durmayan, ilgili bir il başkanı. Örgütümüzün güvenini tazeleyerek yeniden seçildi. Partimize ve İzmirimize önemli katkıları olmuştu, yeni dönemde de çalışmalarının ve başarılarının artarak devam edeceğine, inançla ve azimle yerelde iktidar olmayı sağlayacak adımları atacağına inanıyorum.
- Türkiye’nin gerçek gündemi yakıcı. ‘Ekonomistim’, ‘nas’ derken ekonomik cendereye çekilmiş bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Çiftçimiz, sanayicimiz, ihracatçımız, üreticimiz önünü göremiyor. İşçimiz, emeklimiz emeğinin karşılığını alamıyor. Ekim ayı açlık sınırı 13.684 TL, yoksulluk sınırı 44.573 TL. Bir kesim zenginliğine zenginlik katarken halk ayın sonunu getiremiyor. Uçurum her geçen gün derinleşiyor. Bazı ülkeler için dilenci, bazı ülkeler için alışveriş merkezi statüsündeyiz. Gençlerimiz geleceğe umutla bakamıyor. Toplumun hemen her kesiminde çok yoğun bir gelecek kaygısı hâkim. Adaletin terazisi kaymış durumda. Kimse kendini güvende hissetmiyor. Vatandaşa bir dokunduğunuzda bin ah işitiyorsunuz.
- 100 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti kurulurken şartlar şimdikinden daha kolay değildi. Atatürk’ün en sevdiğim sözlerinden biridir; “umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır” sözü. Umutsuzluğa kapılmamalarını bekliyorum! Korkmamalarını! Değerlerine sahip çıkmalarını. ‘Bu devran böyle sürer gider’ düşüncesinden sıyrılmalarını…
Son olarak eklemek istedikleriniz?
- Şanlı Cumhuriyetimizin 100. Yaşını büyük bir mutlulukla, coşkuyla kutladık. Kutladık derken biz halk’ı kastediyorum. Kamu binalarına bayrak asmak dışında maalesef iktidar pek bir şey yapmadı. Ancak bu durum bayram coşkusunu azaltmadı. Ankara’dakiler Ata’nın koynuna koştu, Anıtkabir en yoğun günlerinden birini yaşadı. Memleketin dört yanında halk bayramını kutladı. Dünyanın içinde bulunduğu duruma baktığımızda aydınlık bir gelecek için Cumhuriyet’e ne kadar ihtiyacımız olduğunu daha iyi anlıyoruz. En büyük bayramımız; Cumhuriyet Bayramımızı tekrar kutluyorum. Yaşasın Cumhuriyet!
- Ben teşekkür ederim.