İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezi'nde Karsu Dönmez'in konseriyle başladı.İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde açılış konuşması gerçekleştirdi. 100 yıl öncesinden İzmir’e miras kalan İktisat Kongresi’ni, tam 100 yıl sonra, şehrimizin kadim kültürüne yaraşır şekilde yeniden düzenlemenin büyük heyecanını ve gururunu yaşıyorum.Hepiniz İzmir’e hoş geldiniz.Öncelikle, bize bu heyecanı yaşatan, emeği geçen, destek olan herkese ve tüm ekip arkadaşlarıma canı gönülden teşekkür ediyorum.Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tarihe ve dünyaya müjdeleyen İktisat Kongresi, büyük yangından sadece beş ay sonra Şubat 1923’te İzmir’de toplandı.Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları geleceğin iktisat politikalarını Meclis iradesiyle belirlemek yerine, daha önce denenmemiş bir yol seçti. İşçiler, çiftçiler, sanayici ve tüccarların seçilmiş delegeleri bir araya gelerek kuruluş aşamasındaki Cumhuriyet’i sivil bir ruhla inşa etti. 1135 delege İzmir’de buluşarak bir gelecek hayali kurdu ve bu yol haritasını bizlere miras bıraktı. Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ni düzenlerken cesaretimizi şehrimizin sahip olduğu işte bu görkemli geçmişten aldık. Geleceğin inşasına başlamak için İzmir’i tercih eden Atatürk ve onun kadın erkek tüm yol arkadaşlarının hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.Bu kongre, kurtuluş ve kuruluş mücadelemiz için kendilerine duyduğumuz tarifsiz minnetin mütevazı bir tezahürüdür. Ve İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, sadakate yapılan bir çağrıdır. Biz bu buluşmayı ilk İktisat Kongresi’nden tam yüzyıl sonra, 15-21 Şubat tarihleri arasında düzenlemeyi arzulamış ve tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Fakat planladığımız gibi olmadı.6 Şubat sabahı, çok büyük bir felaket yaşadık. Yetmezmiş gibi bölge dünden beri de sel felaketi ile başa çıkmaya çalışıyor. Acımız ve yasımız çok büyük. Çok iyi biliyoruz ki artık hiçbir şey o günün öncesindeki gibi olmayacak. Acılarımız asla dinmeyecek. Bizim bundan sonra asli yaşama nedenimiz, gençlerimiz, çocuklarımız, torunlarımız ve onlara güvenli bir gelecek bırakmak. Depremden hemen sonra yürekli bir maden işçisinin söylediği gibi… Bizim artık canımız yok. Bizim canımız, Türkiye. Ve bizler bugün burada, Türkiye’mize yeniden can vermek için bir araya geldik. Planlanandan bir ay sonra gerçekleşebilen kongremiz, işte bu nedenle vicdana yapılan bir çağrıdır. Diliyorum ki kırılan o fay, geçmişte yapılan büyük hatalarla gelecek arasına kalın bir çizgi çeksin. Bu deprem, bu enkaz, bu ülkede yeni kuralları, yeni kurumları ve doğasıyla uyumlu, güvenli şehirleri doğursun.Bugün ülkemiz bir kere daha yüz yıl öncesine benzer koşullardan geçiyor. Bir enkazın, bir yıkımın ortasındayız. Bu yıkımın içinde sivil bir girişimle, sivil bir kongre düzenliyoruz. Haklı ve güçlü sivil girişimler, siyasilerin kararlarını belirler. Hatta bazen sivil inisiyatifler o kadar güçlü olur ki siyasilerin başka türlü bir irade ortaya koyması mümkün olmaz. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, tam da böyle bir çalışma. Halkın düşüncesini, özlemlerini, kılcallardan gelen tüm önerileri birleştiriyor ve bu ülkenin misakı iktisadisini dünyaya ilan ediyoruz.Kongremizin sekiz ay süren hazırlıklarında biçim, yani kullandığımız yöntem, en baştan beri içerik kadar önemliydi. Neydi o biçim? Toplumun kılcallarından gelerek kökleri oluşturan ne kadar kaynak varsa, o kaynakları konuşturmak, hayallerini, özlemlerini ve şikayetlerini duymak istedik. Tümüyle şeffaf ve katılımcı bir süreç yöneterek paydaşlarımızın kendi çözüm önerilerini ortaya koymalarına vesile olduk. Bunun için tam 21 buluşma düzenledik. Bu süreç mümkün olan en geniş katılımla yürütüldü. Trabzon’dan Muğla’ya, Edirne’den Van’a, Diyarbakır’a kadar Türkiye’nin her köşesine ulaşmaya çalıştık. Çünkü ancak böyle olursa bu kongrenin sonuçlarının hayatı dönüştüreceğini biliyorduk. Tüm buluşmaların sonucunda bir içerik inşası gerçekleştirildi. Buna aynı zamanda ortak aklın ve vicdanın inşası diyebiliriz. Geleceği inşa ediyoruz diye yola çıkmıştık. Bunun için önce ortak aklı ve vicdanı, yani demokrasiyi inşa ettik. Herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir meydan açtık. Hazırlık çalışmalarımız o yüzden böylesine uzun bir zamana yayıldı. Böylelikle kongremiz, çokluğa ve birliğe yapılan bir çağrıya dönüştü. Biliyorum ki geleceğin Türkiyesi, artık gücünü çeşitlilikten alan bu köklerin üzerinde yükselecek. Böylelikle bu topraklar yeniden canlanacak.Bu canlanmanın şifrelerine gelince:1. Aramızdaki farklılıkların bizi çoğalttığını, zenginleştirdiğini gördük.2. Kadınlar olmadan yarım kaldığımızı gördük.;3. Dünyanın kendi etrafımızda döndüğü yanılmasından kurtulup dayanışmayı büyüttüğümüzde hayatın güzelleştiğini anladık. Kongreyi düzenleme biçimimiz, elbette içeriği de belirledi. Aradan geçen sekiz ayın sonunda kendimizi iktisadın geleneksel tanımına direnebilecek kadar donanımlı ve güçlü hissediyoruz. Modern iktisat kuramı, doğadaki kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının ise sınırsız olduğunu söyler. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin geldiği nokta ise bunun tam tersini ortaya koydu. Biz bu kongrenin hazırlık çalışmalarında gördük ki, geleceğin dünyasında doğadaki kaynakların sonsuz, insan ihtiyaçlarının ise sınırlı olduğu anlaşılacak. Yoksa bu gezegenin bizi, insan türünü taşıma kabiliyeti yakın bir süre sonra ortadan kalkacak. Klasik iktisadın doğadaki kaynaklara kısıtlı olarak bakması öyle sanıyorum ki döngüsel düşünememesinden kaynaklanıyor. Oysa ki insan uygarlığını ekosistemin bir parçası olarak tasarlarsak, doğadan ödünç aldıklarımız, kullanıldıktan sonra yaşam döngüsü içinde bambaşka bir ihtiyacı karşılayabilir. Bu dönüşüm, tıpkı doğadaki diğer döngüler gibi sonsuza kadar sürebilir. Kaldı ki; doğanın içindeki sonsuz enerji, bilimin gelişmesiyle beraber, her gün yepyeni güç kaynaklarını ortaya çıkıyor.Nasıl ki 100 sene önce güneş ve rüzgarın enerji üretim kapasitesi bir bilinmez idiyse, bugün de bilinmez olan birçok kaynağın keşfiyle hergün doğanın sırları biraz daha ortaya çıkıyor ve sınırları genişliyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ortak akıl ve vicdan terazisi gösterdi ki, çizgisel ve parçalı düşünen bir bilim kültüründe ısrar edersek içinde insanın da yer aldığı yeni bir uygarlığı bundan sonra inşa edemeyeceğiz. Bugün, doğayı sınırlı bir kaynak olarak gören iktisat anlayışını, doğadaki sonsuzluktan öğrenen bir başka iktisat felsefesi ve bilimle değiştirmek zorundayız. Bu, iktisadı yeniden tanımlarken atmamız gereken ilk adım. İkinci önemli adım ise kendimizle, yani insanla ilgili.Milyarlarca canlı türünden biri olarak insanlığın ihtiyaçlarının sınırsız olduğu, türümüzün bugüne kadar içine düştüğü en büyük yanılgı. Basit gibi görünen bu yanılgı yazık ki gezegenimizi bir avuç zengin dışındaki insanlar ve diğer tüm canlılar için yaşanmaz hale getirdi. Sonucunda, yerküremizin kusursuz uyumu ve sonsuz döngüleri yok olma noktasına geldi. Kongremizin sanayici, tüccar ve esnaf bildirgesi bu durumu şöyle tarif ediyor: İnsan türünün yerküre ve atmosfer üzerinde bıraktığı ayak izi, parçası olduğumuz ekosistemin kendini yenileme eşiğini ileri derecede aşmıştır. İklim krizi de bunun sonuçlarından biridir. Doğanın ekolojik döngüleri ve insan türünün ekonomik düzeni arasındaki bu mütekabiliyet dışı koşullar, bizatihi insan da dahil tüm canlıların geleceğini tehdit etmektedir.Dünyamızın geldiği noktada, sınırsız ihtiyaçların değil “karınca kararıncanın” iktisadına doğru cesur bir adım atmak zorundayız. İnanın bana, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nden doğan bu öneri, teknolojiden yoksun yaşamak, yoksullaşmak, durmak veya geçmişe dönmek anlamına gelmiyor. Tersine, refahın adil dağılımı ve yoksullukla mücadelenin kapılarını aralıyor. Üzerimizdeki fazlalıklardan kurtulduğumuzda eksilmeyeceğiz. Çoğalacağız. Büyüklük ve hız üzerine oturan sınırsız hırs ve ihtiraslarımızla yüzleşebilirsek, hayatın anlamının ve derinliğinin sonsuzluğuyla buluşacağız. Bencilliğimizin yerini dayanışma, bireysel zenginliğin yerini bereket, ihtiyaç fazlası tüketimin yerini ise sanat, felsefe ve yaşamın bizatihi kendisi alacak.Eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica’nın tarif ettiği gibi… Alıyoruz, alıyoruz, alıyoruz… Koyacak yer bulamıyoruz. Ama büyük bir hata yapıyoruz. Bunları, kazandığımız parayla aldığımızı zannediyoruz. Oysa o parayı kazanmak için harcadığımız zamanla alışveriş yapıyoruz. Yani kısacası zamanla beraber yaşamlarımızı tüketiyoruz. Zamanın parayla satın alınamayacağını unutuyor ve kendi hayatımızı ıskalıyoruz. Bu sözlerimin arı kovanına çomak sokmak olduğunu çok iyi biliyorum. Fakat insanlığın ve doğanın içinden geçtiği bu acı durum karşısında elimiz kolumuz bağlı bekleyemeyiz. İşte bu yüzden, bu kongre, tüm sokakları yeniliğe açılan bir davettir. Bu yenilik; ortak akılla şekillenen ortak bir yaşamı, yani adaleti, dayanışmayı ve refahı çoğaltacak.Tüm bu çalışmalar sonucunda gördük ki ekoloji ve ekonomi arasında ses benzerliğinden çok daha derin bir bağ var. Yüzyıl önceki kongrede masanın etrafında ekonominin can damarı olan çiftçiler, işçiler, tüccar ve sanayiciler vardı. Bugün artık doğa da o masada bir paydaş olarak oturuyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin sınırları Türkiye’yi de aşan ve iktisada dünya genelinde ilham verecek en temel özelliği işte tam da bu…Ekoloji ve ekonomi arasında bir uyum tarif etme çabası. Ortaya konulan bu yenilik, sürdürülebilirlikle ve klasik anlamdaki çevrecilikle sınırlı olmayan bir şey. Kongremizin tüm paydaşları ekolojiyle ilgili çok daha köklü, radikal ve güçlü bir şey söyledi. Doğayla uyum yoksa, iktisat da yok. İşte bu yüzden… İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, doğamızla uyuma yapılan bir davettir. Üstelik bu uyum yalnızca ekonomik gelişme değil, can güvenliğimiz için de önemli. 6 Şubat depremi, on binlerce canımızı bizlerden ayırdı. Ve biz daha acılarımız dinmemiş, yüreğimiz sızlarken, bu büyük afetin bir de ekonomik enkazıyla yüzleştik. Depremin ülke ekonomisine faturasının 150 milyar Dolar olduğu tahmin ediliyor. Yani, geçmişte yapılan hataların bedelini gelecek nesillere ödeteceğiz. Bu hiç adil değil. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve değişmek zorundayız.Hiçbir şey olmamış gibi, ezberlerimizdeki şehirleri yeniden kurmaya devam edemeyiz. Yine tarım alanlarına ve yine jeolojik etüdü tamamlanmamış noktalara binalar kuramayız. Üstelik biliyoruz ki geleceğin dünyası, şehirlerin dünyası olacak. Öyleyse, güvenli, afetlere dirençli ve doğayla uyumlu şehirler kurmayı başarmak zorundayız. Doğayı hızla tüketen ve karşılığında sadece çöp, karbondioksit ve kirli ayak izi üreten beton şehirler döneminin artık sonuna geldik. İnsanlığın ufku, birikimi ve sahip olduğu teknolojiler bundan çok daha iyisini yapmaya muktedir. Bugün, uygarlığımızın en büyük sınavı yeryüzündeki yaşamın bir parçası olarak nefes alıp veren ve içinde güvenle yaşanan şehirler inşa edebilmektir. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde işte bu değişim için bir yol açmaya gayret edeceğiz.Yüz yıl önce Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının İktisat Kongresi için İzmir’i tercih etmeleri bir tesadüf değil. İzmir ve iktisat arasındaki köklü ilişki, şehrin kültür mirasında saklıdır. 8500 yıllık geçmişe sahip İzmir, tarih boyunca farklı uygarlıklar doğurmuş. İzmirliler birlikte yaşayabilmenin sihrini bulmuş, şifrelerini keşfetmiş, çok sesli ve çok renkli yaşam biçimlerini refaha dönüştürmüş. Asya ve Akdeniz uygarlıkları arasında bir kalp gibi atan İzmir, gücünü çokluk içinde birlikten, yani uyumdan alan bir iktisat felsefesinin geliştiği yerdir. Şehrin bu çok güçlü iktisadi ve kültürel koşulları birbirini karşılıklı olarak büyütmüş, nihayetinde ticaretten akademiye, mimariden müziğe kadar uzanan sayısız yenilikle sonuçlanmış.İzmir’in tüm dünyaya yayılan ününü, şehirdeki sivil oluşumlar arasında kök salan ve halen yaşamaya devam eden yerel demokrasi kültürü taçlandırmış. Hiç kuşkusuz, bu gelişimin seyrinde İzmir’in bereketli doğası belirleyici olmuş. Nihayetinde, insan uygarlığına yön veren sayısız yenilik İzmir ve diğer Akdeniz kentlerinden doğarak dünyaya yayılmış. İzmir’in asırlar boyu ortaya koyduğu bu gelişme modeli, bugünün dünyasının ve Türkiye’nin iktisadi meselelerine çözüm üretmek için birçok önemli deneyim içeriyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, İzmir’deki bu güçlü kültürün izlerini geleceğin inşası için bir çıpa kabul ediyor. Bu çıpanın özü, demokrasi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bunu görmüş ve bu nedenle İzmir’i seçmiş. Biz de bu büyük umudumuzu İzmir’de doğan ve gelişen demokrasiye borçluyuz.Biz aslında bir yürüyüş başlattık. Sekiz aylık yürüyüşümüzde kadın erkek, genç, yetişkin ve çocuk, hep beraberdik. Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen çiftçiler, işçiler, sanayici, tüccar ve esnaflar katıldı. Sokak emekçileri katıldı. Sanatçılar katıldı. Türkiye’den ve dünyanın birçok ülkesinden düşünür, uzman ve akademisyen bu çalışmamıza dahil oldu. İzmir, bir kere daha toplumun her kesiminin buluştuğu bir meydana dönüştü. Her bir paydaşımız bu yürüyüşe kendi enerjisini, coşkusunu ve düşüncelerini kattı. Böyle böyle büyüdük ve rengarenk bir imeceye dönüştük. Biliyoruz ki bu kongre, başlayıp bitecek bir süreç değil. İnsanların yeni hayalleri oldukça ve bizler nefes alıp verdikçe yürüyüşümüz çoğalarak devam edecek.Bizim için İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi dil, din, ırk ayırt etmeden insana ve doğaya yapılan bir yürüyüş çağrısıdır. Bugün burada attığımız temeller üzerinde, hayallerimizin, özlemlerimizin ete kemiğe bürünmesi için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. 21 Mart akşamı alacağımız tüm kararların sonuna kadar takipçisi olacağız. Kalkıştığımız işin ciddiyetini ve bizlere yüklediği tarihi sorumluluğun çok iyi farkındayız. Bu yükü çok büyük bir onur ve mutlulukla taşıyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.Biliyoruz ki, yeni bir Türkiye kuruluyor. Adil, özgür, müreffeh ve demokratik bir Türkiye. Yüz yıl önce atalarımızın yıllarca işgal altında kalmış, yanmış yıkılmış, yoksul bir ülkeden Cumhuriyet mucizesini yaratmaları gibi, bu enkazın altından kalkarak yine o muhteşem ülkeyi kuracağız. Bilim ve aklın rehberliğinde, vicdanla ve cesaretle… Binlerce yıllık kadim kültürlerin kökleri üzerinde boy veren pırıl pırıl filizlerimiz, gençlerimizle birlikte… Başardık, çok çalışacağız, yeniden başaracağız. Ağırdır: Umudumu yaşamak istiyorumİzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında konuşan araştırmacı yazar Bekir Ağırdır artık yeni bir hikâyenin yazılması gerektiğini söyleyerek, “Ben umudumu mirasa bırakmak istemiyorum, umudumu yaşamak istiyorum” dedi. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ilk gününde “Yeniliğe Davet” sloganı ile düzenlenen oturumda araştırmacı yazar Bekir Ağırdır konuşma yaptı. 1923 yılında düzenlenen İktisat Kongresi’nin yapıldığı döneme ilişkin bilgi veren Ağırdır, bugünün Türkiyesi'ndeki tabloyu özetledi. Bekir Ağırdır, “Yeni bir hikayeye ihtiyacımız var. Yeni hikaye olmadan sadece eskinin kurum ve kurallarına geri dönerek bu krizden kurtulduğumuzu sanabiliriz. Kendimizi de kandırabiliriz. Karşımızdaki mesele bundan çok daha derin. Çok daha derin bir yoksulluk ve adaletsizlikle karşı karşıyayız. Sadece yardım politikalarıyla bu işi halledemeyiz. Dolayısıyla yalnızca ulus devleti katılımcı demokratik düzene göre değil, sosyal devlete, dayanışmayı, onurlu yaşam hakkını esas alan sosyal devlete kurmalıyız. Her bir bireyim kimliğine bakmaksızın 85 milyonun onurlu yaşam hakkını inşa edecek yeni bir söze, yeni bir vizyona, yeni bir hikayeye ihtiyacımız var” dedi. “Bu kongre sadece bilenlerin söyledikleri kongre değil”Ağırdır, “Bu kongrenin uyum kadar başka bir teması var. Davet… Artık sadece bilenlerin, sadece gücü eline geçirenlerin değil, hepimizin süreçlerine katılabildiğimiz, yeni bir hayatın önce hikayesini hayata geçirme daveti. Aradığımız şey tek bir insan seçelim; gücü ele geçirsin, mührü de eline verelim, onun hayalleriyle yeterli, sınırlı bir hayat yaşayalıma razı olamayız. Denedik. 20 yıldır da deniyoruz nelerin pahası olduğunu. Bir kimliğin, bir liderin tercihleri üzerinden değil hepimizin içinde kendimizi var hissettiğimiz yeni bir hikayeye ihtiyacımız var. O yüzden bu kongre sadece bilenlerin söyledikleri bir kongre değil. O nedenle 8 aydır toplanıyor. ‘Doğru politikalar budur’ diyenlerin değil. El birliğiyle yeni bir hikaye yazmak isteyenlerin kongresi bu kongre. Bugün sadece kendimize dair bir hikaye aramıyoruz, dünya için de bir hikaye arıyoruz. Bunu hak ediyoruz. Başarabiliriz. Ben umudumu mirasa bırakmak istemiyorum, umudumu yaşamak istiyorum. Hepimiz yaşamak istiyoruz. Hak ediyoruz da” diye konuştu.Bob Geldof: Ne yaparsanız yapın başlayınİkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde konuşan dünyaca ünlü sanatçı ve aktivist Sir Bob Geldof, Türkiye’nin ikinci yüzyılında Atatürk ve laiklik vurgusu yaptı. Vazgeçmeyi umutsuzluğa teslim olmak olarak tanımlayan Geldof, “Ne yaparsanız yapın, başlayın. Çünkü cesarette akıl vardır, sihir vardır, güç vardır. Bizim aklımız var, gücümüz var, sihrimiz var” dedi.İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ilk gününde imzalı gitarını İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Bir Kira Bir Yuva kampanyasına depremzedeler için bağışlayan İrlandalı müzisyen, söz yazarı ve aktivist Sir Bob Geldof konuştu. Bob Geldof, “Türkiye’ye her zaman hayranlık duydum. Türkiye her zaman yüzlerce nedenden dolayı benim ilgimi çekti. Her zaman önemli olmaya devam edecek. Coğrafi konumu çok önemli. Durmaksızın siyasal kasırganın içinde kapana kısıldığını söylemek mümkün. Avrupa Birliği’nin dev ekonomisi, Orta Doğu’nun kışkırtıcı siyaseti ve Rusya’nın gangsterliğini düşündüğümüzde Türkiye çalkantılı bir siyaset ve ekonominin arasında kalıyor. Dünya bazı ülkeleri görmezden gelebilir ama Türkiye’yi asla görmezden gelemez” diye konuştu.“Türkiye ulusal yenilemeye en çok ihtiyacı olan ülkelerden birisi”Geldof, “Biz hepimiz, eski beklentilerin artık geçerli olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Artık bilinenler üzerinden politika üretilemiyor. Değişim her zaman kaygıyı artırır. Bu kongre de değişimi hedefliyor, farklı bir arayışla gelişim istiyor. Burada yapılanlar, Türkiye’yi yenilemek için bir çalışmadır. Türkiye’nin avantajları ve fırsatları çok. Bu avantajlar bizde yok. Daha iyileştirilmiş avantajlar var. Peki, yeni dünyayı nasıl bulacağız? Eğer tek bir insan kontrolü varsa ya da yasal düzenlemeleri tek kişi yapıyorsa bu zor olabilir” ifadelerini kullandı.“Vazgeçmek umutsuzluğa teslim olmaktır”Geldof, “71 yaşındayım ve dünyanın yaşadığı en tehlikeli zamanlardan birindeyiz. Dünyamızda her yerde gerçek tehlike var ve büyüyor, artıyor. Giderek yoğun bir hale geliyorlar. Depremler, pandemi, kuraklık, seller, nükleer savaş tehditleri, finansal krizler, gıda krizi, iklim krizi. Sonuçlarını ve eylemlerini zar zor anladığımız yeni teknolojiler var. Kültür savaşları ülkeleri kasıp kavuruyor. Dünya nüfusunun yüzde 70’ini yöneten otokratlar bu ortamdan memnunlar. Bu salon nefes alabildiğimiz, aklımızı koruyabildiğimiz bir salon. Denemeliyiz. Vazgeçmek umutsuzluğa teslim olmaktır. İnsan olmak için bazı çabalar gerekli” şeklinde konuştu.“Atatürk kaos varken farklı bir ülkenin hayalini kurdu”Voltaire’in 18’inci yüzyılda insan aklına en çok etki eden unsurların iklim, devlet ve din söylemini hatırlatan Geldof, “Türklerin, Atatürk’ün en büyük başarısı, dini devlet işlerinden ayırmaktı.Atatürk, bir ulusun kültürel güçlerini kullanarak, yeni dünyada çağdaş bir ekonomi aradı. Atatürk’ün büyük iç görüsü, bir ulusun geçmişin gölgesine ait olmasına izin vermemesiydi. Türkiye bu fikirden uzaklaşmamalı. Atatürk bu topraklarda kaos varken burada farklı bir ülkenin hayalini kurdu. Toplum için neyin önemli olduğunu ortaya koyarak bütün ülke için radikal bir devrim gerçekleştirdi ” diye konuştu.Geldof konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Sayın başkan, ne yaparsanız yapın, başlayın. Çünkü cesarette akıl vardır, sihir vardır, güç vardır. Bizim aklımız var, gücümüz var sihrimiz var.”
Genel
Yayınlanma: 15 Mart 2023 - 15:04
Güncelleme: 15 Mart 2023 - 23:51
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi başladı
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi İzmir’de başladı.
Genel
15 Mart 2023 - 15:04
Güncelleme: 15 Mart 2023 - 23:51