167. yılında bu farkındalık günümüzü emekçi kadınlar olarak bir kez daha hatırlıyor ve hatırlatıyoruz...
Gelişmiş ülkelerde cinsiyet ayırımı yapılmaksızın, herkese aynı haklar sağlanır. Bunu tam olarak uygulayabilen ülke sayısı çok azdır. Görüntüde’ modern’, ‘çağdaş’ gibi kelimeleri kullanan ama uygulayamayan ülkelerde de bu eksiklik ne yazık ki; mevcut!
Aslında Dünya Emekçi Kadınlar Gününün anlamı; kadın-erkek cinsiyet ayrımcılığının kaldırılıp; ekonomik, sosyal, siyasi, sosyopolitik alanlarda eşit şartlarda yaşamı ifade eder. 21. yüzyılda kadın haklarını tartıştığımız şu günlerde, ben geçmiş tarihimize sizleri götürmek istiyorum. Kaynak olarak da en güvenilir yazarlarımızdan Ziya Gökalp’inn verilerinden destek alarak yazıyorum
Milattan önce 2. YY’da Büyük Hun İmparatorluğu adına, Çin ile ilk barış anlaşmasını Mete Han'ın eşinin imzaladığını,
Avrupa’dan Hun ülkesine gelen elçilerin, Attila’nın eşi, Arıg Han tarafından kabul edildiğini,
Kazan Türklerinin Milli Kahramanı, Süyüm Bike Hatun’unun olmasını,
Saka Türklerinin Anası olarak bilinen Tomris Hatun ilk kadın hükümdar olmasını,
Tomris Hatun’un, kendinden kat kat üstün ordusu olan Pers Hükümdarı Kiros’u ağır bir yenilgiye uğrattığını,
İlk valinin Udavent Hatun olarak Niğde’ye sancak beyi olarak atanmasını
hatırladığımız zaman, Türk kadının geçmişinde, arka planda olmadığını, yani ilerleyen zamanda geriye geriye gittiğimizi anlamaktayız. Hatta;
Yine tarihi kaynaklardan, Türklerin önem verdikleri haklara, “Ana Hakkı” dediklerini ve bunu da “Tanrı Hakkı” ile eşit tutmaları,
Eski Türklerde kadın şamanların, şaman topluluklardaki en güçlü ruhsal liderler olduğuna inanılması,
Eskiden devlet yönetiminde Kağan’ın kararlarına, Hatun katılmadıkça, bu kararın geçerli sayılmaması,
“Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başlayan buyruklar kabul edilmemesi,
Aile içi veliliğin hem anneye, hem de babaya ait olması,
Kadınların hükümranlık ve komutanlık gibi hizmetleri bile yapmış, toplum içinde fikri alınan kişiler olması,
kadınların geçmişteki yeri konusunda bizlere yeterince bilgi veriyor... Bir de hanım, kadın, ana kelimelerinin önemine bakalım...
Cengiz Han’ın, eşine askerleri göstererek; ‘ben burada gördüklerinin han’ıyım. Sen benim hanım’sın’ demesi,
Osmanlı Döneminde adaleti kadıların sağladığını hepimiz biliriz Evdeki adaleti sağlayan hatunlarımıza da evin kadısı görevi verilip; o hanenin kadını denilmesi,
İngilizcede ‘head’ (baş), Fransızcada principial (birincil) kelimesi gelirken Türkçede, ana kelimesinin (anayurt, anavatan, anakara, anadil, Anadolu v. b. gibi) gelmesi
Kamutaylar ile karar veren hanlıklarda, kaan ile hatun mühür basınca kabul edildiği
kadına geçmişte Türklerin verdiği değeri göstermiyor mu?
Peki teknolojinin ilerlediği bu dönemde kadının önüne set koyup; ‘kadının işi evde çocuk bakmaktır’ diye kısıtlayanlara ne diyeceğiz? Dünyanın yarısını oluşturan kadınların bilinçsiz, herşeye kafa sallayan, gelecek nesil olan çocukları iyi yetiştiremeyen, düşük eğitim seviyede olan kadınlar; kimlerin işine yarayacak? Kadın-Erkek eşitliğinin, seçme-seçilme haklarının verildiği tarihlere birlikte bakalım:
Dünyada ilk seçme hakkı 1893’de, seçilme 1918’de Yeni Zelanda’da, Finlandiya’da 1906 da hem seçme, hem de seçilme hakkı verilmiştir.
Türkiye’de 1930 seçme, 1934 seçilme hakkı,
Fransa’da 1944, İtalya’da 1946, Belçika 1948’de, Japonya’da 1950’de, İsviçre 1971’de kadınlar seçme-seçilme hakkı kazandı.
Atatürk sayesinde, bazı haklarımızı birçok gelişmiş ülkeden çok daha önce kazandığımızı gözlemleyebiliyor muyuz? Hem de diğer kadınlar gibi mücadele etmeden, zorlanmadan, önderimiz Atatürk tarafından sağlanan haklarla...
Kadın hakları, kadının emek gücü, kadının eğitim hakkı çok önemli ama kadın da kendisine düşen sorumlukları yerine getirmeli! Nasıl mı görevimizi yapacağız? Bence biraz mantık, biraz kalbinin sesini dinleme, üretken olduğunu hatırlama ve biraz da sorumluluk duygusu; bu soruyu cevaplar! Kadınlar yarınımız olan çocukları yetiştiren, yani yarınlarımızı hazırlayan kişilerdir. Fiziki olarak erkek güçlü olsa da, psikolojik olarak kadının güçlü olduğunu unutmadan; engellenmeye çalışsa da; engelli aşabilecek; parası olmasa da fiziki, akli ve manevi gücü ile çalışabilecek, cesaretini toplayıp; kendisini yetiştirerek sosyal, siyasi, toplumsal, ekonomik hayatın içine girebilecek kişidir. Tek unutmayacağımız nokta; ‘yapabilirim’ sözcüğünü beyinde bitip; kalbiyle söylemektir! Genelde tüm işlere hem kadın; hem de erkek katılabilse de bazı işlerde ayrılır. Ama unutmayalım; kadın yer altı işçisi olarak çalışamıyorsa, erkek de ev temizliğine gidemiyor! Kadın inşaat işçisi olamıyorsa, erkek çocuk bakıcısı olamıyor...
Başarılı olan iş kadınlarının da, iş adamlarının da mutlaka yanında destek aldığı güç vardır. Çünkü manevi destek, çoğu zaman fiziki ve mental destekten daha üstündür! Başarı yolumuzdaki sürat, istediğimiz şiddet kadardır.
Kadınlar olarak yapmamız gereken ilk ve en önemli adım; sadece 8 Mart günü geldiğinde sosyal ortamlarda kendimizi göstermek; kadın haklarını hatırlatmak yerine; bu ruhu her zaman hissederek; hem görevlerimizi, hem de haklarımızı bilerek; birilerinin yönlendirmeleriyle değil; kendi akli değerlerimizi kullanarak, doğru olduğuna inandığımız şeyi savunmaktır. Bir kadın olarak, Allah’ın sana da erkekle aynı düzeyde verdiği akli değerlerini kullanmadan, bu görev ve sorumluluk bilincini hissetmeden 8 Martta bayrak sallamaya geldiysen, sen kadın olarak o hakkı gerçekten hak ettiğine inanabiliyor musun? Bunu da görmelisin! Çünkü kimse, görmek istemeyen kadar, kör değildir!
‘Kadın okumasın’ deyip; hanımını muayene götürdüğü zaman ‘kadın doktor’ olsun diyenleri de duyduğumuzu unutmuyoruz. Engeller ne olursa olsun; kadının akli, ruhi, beşeri değerlerini tam ve doğru kullandığında, eşine destek, çocuğa dağ, ailesine kalkan rolü üstleneceğimizi unutmayalım! Yollar dikenli de olsa; yürümek istedikten sonra engel değildir! Çünkü gülü sevince dikeniyle seviyoruz! Zaten yürüdüğümüz yolda hiç pürüz yoksa, o yol bizi doğru noktaya götürecek yol değildir! Lukianos ne güzel söylemiş...’Kaptanın ustalığı, deniz durgunken anlaşılır mı’ Peki kadının gücü herşey kadına hazır olarak sunulduğu zaman anlaşılır mı? Atatürk ‘bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi; kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir’ şeklinde ne güzel ifade ediyor...
Seçmen olarak %80 erkeklerin tercih edildiği, kadın kotasının düştüğü yerlerde, dur diyebilecek kadar cesaretiler olsun...
Seçeceği kişiye bile müdahale eden erkeklerin yerine, herkesin özgür iradesi olduğunu düşünebilen mantıklı kişiler olsun...
Miras hukukuna göre erkeklere fazla verelim, kadınlar az hatta vermesek de olur demeyen hakkaniyetliler olsun...
İşe girerken cinsiyetinden dolayı maaşı düşürülmeyen, bilgisine göre maaşı belirlenen akilane yöneticiler olsun...
Kadın dediğin evde oturur; deyip erkeğe bağımlı yaşatılmayan, mücadeleci kadınlar olsun...
Evdeki erkek çocukların okutulup; kız çocukların evde oturmasına mecbur bırakılmayan, zihniyetler olsun...
‘Erkek her işi yapar, kadınının iş kolu kısıtlıdır’ denilmeyen bilinç olsun...
İş yerinde erkeğin mesaiye kalıp; geciktiğinde doğal, kadının mesaiye kaldığı zaman anormal olmadığı anlayacak kadar aklıselim insanlar olsun...
‘Elinin hamuru ile karışma’ yerine, ‘bilgin oranında sen de konuş’ denildiği tarafsızlık olsun...
Her iki tarafın da çalışması durumunda, evde de eşit görev paylaşımının yapılabilineceği, eşitlik ilkesi olsun...
Yanındaki ile konuşamayacak kadar aciz olarak, el kaldırmaların, tokatların bittiği hümanizm olsun...
Erkeğin elinin kiri, kadının alnının kiri diyerek, her konuda sınırsız hakların sınırlandığı adalet olsun...
Gerçek başarının, başarısız olma korkusunu yenme olduğunu unutmayalım! Denizin kıyısında durup; denize bakarak denizi aşamayız. Aşmak istiyorsak bir ivme gereklidir! Unutmayalım; kazananlar; hiç hata yapmayanlar değil; asla yolundan vazgeçmeyenlerdir... Nazım Hikmet’in dediği gibi ‘çaresi yok usta; biz kazanacağız.’ Kadın-erkek ayrımının yapılmadığı; insan kavramının öne çıktığı, eşitsizliklerin bittiği, değer yargılarının bedensel değil; zihinsel olabilecek düzeye geldiği, cinsiyete göre bölünmelerin değil; güçleri birleştirerek yek vücut olunduğu bir dünyaya ulaşmak dileğiyle…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun!