Yaşam enerjimizi umutlarımız ve hayallerimizden alıyoruz.
Yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken hepimizin en büyük dileği fırsatlara erişimde eşit koşullara sahip olmak ve adil, özgür bir dünyada yaşamak.
Kadınlar ve çocuklar bunun aksine her geçen gün daha da artan bir uçurumla ayrımcılığa maruz kalıyorlar. En temel sorunların başında ise yoksulluk, eğitim ve sağlıkta fırsat eşitsizliği, şiddet, erken yaşta evlilikler geliyor.
Aralık ayında yıl dönümünü kutladığımız İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bütün insanların ırk, dil, din, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın temel hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanması kabul edilmiştir.
Buna rağmen cinsiyete dayalı eşitsizliğin ve ayrımcılığın yaşamın her alanında süregelmesi kadının insan hakları kavramının doğmasına yol açmıştır. Oysa, kadınların talep ettiği haklar sadece kadınlara özgü ayrıcalıklı haklar değil, her insanın doğuştan sahip olması gereken haklardır.
Tarihsel mücadeleler sonucunda ayrımcılığın giderilerek, kadınların toplumsal statülerinin güçlendirilmesi amacıyla özellikle kadın haklarını düzenleyen uluslararası sözleşmeler kabul edilmiştir. Bunlardan en önemlileri “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)” ile “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)” dir.
Kadının İnsan Hakları Sözleşmesi olarak tanımlanan Cedaw’da, sözleşmeye taraf devletlere siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması hususunda düzenlemelerin yapılması, toplumsal konumları ve medeni hallerine bakılmaksızın tüm kadınların bu haklardan yararlanmaları için kararlı bir politika izlemeleri önerilmektedir.
İstanbul Sözleşmesi, kadınların korkmadan, güven içerisinde, şiddetten uzak ve ayrımcılığa uğramadan yaşaması için gerekli olan yasal ve diğer tedbirlerin alınmasını kapsar. Toplumsal cinsiyet tanımının ilk kez İstanbul Sözleşmesi ile bağlayıcı nitelikte bir sözleşme metnine girmesi ise bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.
Ülkemiz de tüm bu sözleşmeleri imzalamış ve onaylamış, yasal düzenlemelerini buna uygun olarak yapmıştır. Ne var ki kanun önünde eşitliğin sağlanmış olması zihniyet değişiminin tam olarak gerçekleşmemesi nedeniyle bu hakların yaşama geçirilmesine yetmedi.
Evde, sokakta öldürülen kadınların korunamaması bir yana 2021 yılında Cumhurbaşkanı kararı ile Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi kadına yönelik şiddet sorununun daha da derinleşmesine yol açtı. O tarihten bu yana artan bir şekilde pek çok kadın cinayeti haberine tanık olduk.
Cumhurbaşkanı Kararı'nın iptali için açılan davalar üzerine yapılan tarihi duruşmalar 2022 yılına damga vurdu. Bununla birlikte, Anayasa'nın 104/17 maddesi uyarınca, "Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz." şeklindeki muhalefet oylarına rağmen Danıştay 10. Dairesi açılan davaları reddetti.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınların sokaktaki eylemleri yasaklandı ve anayasal haklarını kullanarak “şiddetsiz bir dünya” isteğini dile getirmek için alanlarda olan kadınlara şiddet uygulanarak müdahale edildiği haberlerini aldık.
Hepimizin korumakla yükümlü olduğumuz çocuklarımızın da çokça istismara maruz kaldığına en önemli hakları olan yaşam ve eğitim haklarından yararlanamadığına tanık olduk. 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi ve cinsel istismara uğraması haberleri ise son noktayı koydu. 2012 yılından bu yana bilinmesine rağmen o tarihte soruşturmanın kapatılmış olması, çocuğun ailesi ve istismarda bulunan kişi dışında çocuğu takiple sorumlu olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihmali bu durumdaki diğer çocuklarımızın durumlarını da açıklıkla ortaya koydu. Yargılama sonucunda adil, emsal nitelikte bir karar çıkması en büyük beklentimiz.
9 Aralık’ta 336 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulan Anayasa değişikliği teklifi yeni bir tartışma konusu yarattı. Öyle görünüyor ki kadınların yaşam biçimini doğrudan etkileyen öneri yeni yılın ilk günlerinde gündemimizde olacak.
Ülkemizde bunlar olurken hemen yanı başımızda İran’da 22 yaşında Mahsa Amini ismindeki genç kadının baş örtüsü örtünme kurallarına uymadığı gerekçesiyle göz altına alındıktan sonra ölümü üzerine başlayan İran kadınlarının özgürlük ve demokrasi talepleri doğrultusundaki mücadelesi tüm dünyada ses getirdi. Aylardır devam eden protestolarda çok sayıda insan öldürüldü.
Son günleri içerisinde bulunduğumuz yılın bitmesini ve 2023 yılında yepyeni umutlara sarılmayı diliyoruz.