Anne: Ruhun Kapısı
Aile Dizimi öğretisinin kurucusu Bert Hellinger, 94 yaşında aramızdan ayrıldı. Hayatının son dönemlerine kadar çalışmaya, Aile Dizimi yöntemini geliştirmeye devam etti. Son yıllarında, "Aile Dizimi" yerine "Ruhun Hareketleri" (Movements of the Soul) kavramını tercih ediyordu.
Zamanla, Hellinger’in çalışmalarında odak noktası giderek daha belirgin hale geldi. Çözüm ne olursa olsun, sonunda hep aynı yere varıyordu: Anne! "It is always the mother" (Mesele her zaman annedir), diyordu. Ve ardından ekliyordu: "And sometimes the father" (Bazen de baba).
---
Jung ve Anne Arketipi
Psikolojinin öncülerinden Carl Gustav Jung’a göre, bizi en çok etkileyen anne, yalnızca bireysel annemiz değildir. İnsan, doğası gereği iki annenin etkisi altındadır. İlki, bireysel annemizdir. İkincisi ise, annelik arketipi—evrensel ve kolektif bir anne figürü.
Jung’a göre, bireysel anneden çok, bizi çevreleyen büyük annelik arketipinin etkisi altındayız. Arketip kavramı, hayatı ve kendimizi daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olur. "Aynadaki yansımamız bir kopya ise, asıl özne olan biz bir arketip sayılabiliriz," derler. Ya da belki de, cennetten, başka bir kaynaktan bakan bir arketipin dünyaya yansıyan bir kopyasıyız.
Jung, arketiplere kolektif bir nitelik de atfeder. Annelik arketipi, insanlığın binlerce yıllık deneyimi ve genetik aktarımıyla şekillenir. Bir anne, sadece kendi çocuğunun annesi değil, aynı zamanda insanlığın kolektif hafızasındaki annelik arketipinin bir yansımasıdır.
Bu perspektiften bakınca, Hellinger’in sözleri daha da anlam kazanır:
"It is always the mother."
---
İlk Bağ: Anne ve Benlik
İnsan, hayata anneyle kurduğu bağ üzerinden adım atar. Prematüre bir varlık olan bebek, kendi bedeninin annesinden farklı olduğunu anlamak için ilk birkaç yılını geçirir. Annenin ruhundan ve duygularından ayrışması ise belki de bir ömür alır.
Bir bebeğin aynada kendini tanıyabilmesi için en az altı ay hayatta olması gerekir. Daha kendi varlığını bile algılamadan önce, annesiyle varoluşsal bir bağ kurmuş olur. Jasmin Lee Cori, "Annenin Duygusal Yokluğu" (Emotionally Absent Mother) adlı kitabında bu bağı net bir şekilde açıklar:
"Anne yoksa benlik de yoktur!"
İnsan yavrusu, kendini ancak bir başkasının gözlerinde görerek anlamlandırmaya başlar. Bu yüzden anneyle kurduğu bağ, hayatla kurduğu bağın temelidir. Hatta hayat boyu kuracağı tüm ilişkileri belirleyecektir.
Jung’a göre, baba insanı dış dünyanın tehlikelerinden, anne ise ruhunun karanlıklarından korur. Erkek için anneyle kurduğu temel ilişki, ilerleyen yıllarda eşiyle ve hatta evlilik kurumu ile kurduğu ilişkiye yansır. Aslında hepimiz, bilinçdışımızda, bize annemiz gibi bakan bir eş ya da sevgili ararız.
Bu yüzden, ölüm bile bazen hayattan gitmekten çok, annenin gözünden düşmekle eşdeğer algılanabilir. Çünkü bilinçdışımızda kodlu olan temel gerçek şudur:
Anne yoksa, hayatta kalma şansı da yoktur.
---
Anneye Evet Demek: Yaşama Evet Demektir
Hellinger’in en çok vurguladığı şeylerden biri, anneyi olduğu gibi kabul etmenin önemidir. Çünkü hayat, anneden gelir—ya da ondan büyük bir güç tarafından, anne aracılığıyla bize ulaşır.
Son yıllarında Hellinger, bu büyük kaynaktan "Spirit Mind" (Ruh Akıl) olarak bahsetmeye başladı. Belki de bu, yaşamın kendisine verdiği bir isimdi. Yaşam, bizim sandığımızdan çok daha derin ve kapsayıcı bir bilince ve akla sahiptir.
Aile Dizimi’nin öğrettiği en önemli şeylerden biri şudur:
Eğer annemizi olduğu gibi kabul edemezsek, ondan gelen hayatı da tam anlamıyla kabul edemeyiz.
Anneye "evet" dediğimizde, ondan akıp gelen yaşama da evet demiş oluruz. Bu, hayatın tüm bolluğuyla bize akmasına izin vermek demektir. Aile Dizimi perspektifinden bakıldığında, anneye "evet" demek bir seçenek değil, bir zorunluluktur.
---
Anne: İnsan mı, Arketip mi?
Annelik, insanlığın ortak bilinçdışında devasa bir enerjiye sahiptir ve farklı kültürlerde mitolojik kahramanlar ya da tanrıçalar olarak karşımıza çıkar: Gaia, Rhea, Demeter, Kibele, İsis, İnanna, Tara, Kali, İştar, Artemis, Hekate, Meryem Ana… Hangi isimle anılırsa anılsın, anne arketipi farklı yönleriyle büyük bir yaratıcı gücü temsil eden dişi enerjiyi yansıtır.
Anne arketipi, yaratım gücünün kendisidir. Bu sınırsız ve devasa güç karşısında insan kaçınılmaz olarak küçük ve kırılgan hisseder.
Bu yüzden, anneye evet demek, yalnızca bireysel annemizi kabul etmekten çok daha fazlasıdır. Bu, yaşama evet demek, Hellinger’in 'Ruh Akıl' dediği büyük kaynağa evet demektir.
Ama anne, sadece bir arketip değildir. O, önce bir insandır, bir kadındır. Annelik, doğası gereği yüceltilmiş bir kavram olsa da, bireysel düzeyde bir annenin sıradan bir insan olarak var olma hakkı vardır. Bazen bu büyük arketipin yükü, sıradan bir kadını ezer.
Bert Hellinger, annesine yazdığı bir mektupta şöyle demiştir:
"Anneme sıradan bir kadın olma hakkını geri veriyorum ve onu en iyi anne olma beklentimden azat ediyorum."
Çünkü büyük olanı onurlandırmak kadar, sıradan olanı da onurlandırmak gerekir. Anneyi yalnızca kutsal bir figür olarak görmek, onu insanlıktan çıkarmaktır. Oysa anne, her şeyden önce bir insandır—kusurları, yaraları, gücü ve kırılganlığıyla birlikte.
Ve belki de onu olduğu gibi kabul etmenin yanı sıra, annelik kavramının kudreti karşısında ezilmemek, ona sıradan bir kadın olma hakkını geri vermekle başlar.
Çünkü mesele her zaman, daima annedir.
Bazen de baba.