‘’Her şey diğerinizin başına gelir.’’
Hep olmayan bir yanın vardır ya. Senden daha iyi daha nazik, daha korkak ya da daha kabadır. Sen öyle değilsindir ama diğerin tam olarak öyledir.
Hiç olmadık zamanda ortaya çıkar. Bastırmak için çok çaba harcarsın. Görmezden gelirsin onu. İçindeki duygular şelaledir ama yine de direnirsin. Susarsın. Duymazsın, dokunmazsın. Elinden gelen her şeyi yaparsın. Öyle ki sonunda hormonların devreye girer. Kontrolü kaybetmemek için bedenini kaskatı bir nesneye dönüştürür.
Ama nafile!
Savaşı kaybedeceğin başından belli. İçindeki o diğerin çoktan çıkmıştır. Her şeyi ona devredersin. O konuşur, o ağlar, o küfreder. O, insanlıktan çıkar, o yalan söyler, o çirkefleşir. Ateş de ondan gelir, su da... Bazen yaşatır, bazen öldürür. Hem delidir hem dahi…
Bütün kararı o verir.
Sonra mı?
Saklandığı yere yani özüne geri döner.
Ve sen insanlar için yontup kıvrımlar verdiğin ruhunu teselli ederken, o diğerin başka karanlık ya da ışık alan yerler var mı diye, içinde uzun bir yolculuğa çıkmıştır.
Belki de sana hiçbir şey olmuyordur!
Çünkü senin bütün detayların içinde gizlediğin o diğerine ait. Her zaman kuralları çiğneyen gerçekten o mu? Gerçekten onu tanıyor musun?
Neden her şey diğerinin başına geliyor?
Kimin varlığını korumaya çalışıyorsun? Kendinin mi, kendin olan diğerinin mi?
Aslında çıkış yolu çok basit.
Sahipleneceksin!
Senden daha iyi, daha nazik, daha korkak ya da daha kaba tarafını tanıyacak, birlikte hareket edeceksin
Kim bilir, belki o saf, ham ve katıksız duyguları düğme deliği gibi üzerinde taşırsın.
Ve sen ceketinde ki düğmeyi ne zaman istersen, o zaman iliklersin.