Artık olurların, olmazlarına inandım bazı şeylerin.
Hani ne yaparsak yapalım yine de istediğimiz gibi gitmez bazı şeyler. Süreç uzadıkça yorgunluklara gebe kalıyor her şey. Yaşadım. Mesela her akşam aynı hissiyat, gecenin belirsiz saatinde bir iyi geceler mesajı, sabah birkaç dakika da olsa kulağımda sesin, ama olmuyor işte. Sanırım daha çok yoruluyor insan belirsizlikte savrulmaktan. Daha çok acıyor, daha çok dibe batıyor ve belki de daha çok kendini batırmak istiyor. Bu yüzden tüm yorgunluklarımın sebebisin şimdi. Kızıyorsun belki ama suçluyorum seni. Neden biliyor musun?
Çünkü benim direndiğimin birazını dirensen her şey sanki daha farklı olurdu. Daha iyi anlardın beni, işte o zaman olmazların olurlarını yaşardık ama sen olurların olmazlarını yaşattın. Belki de çok haklısın. Görmek istemeye çalışıp göremedin, görmen gerekeni. Hayat işte demi. Geçip karşıma bir aptala anlatır gibi ukalaca “Hayat işte” demek kolay. Gereksiz zırvalamaların ve sonucunda çekip gitmek kolay.
Neyse. Ne söylenecek bir şey kaldı bu gidişinde, ne de hissiyatında dalıp gidilecek duygular. Aslında her şeyin farkındaydım da, işte aptal olan ben değil senmişsin. Çekip gittin dedim de, sahi; “Sen hiç gelmiş miydin bana. Sarılmaların gerçek miydi? Öpüşlerin? Hani bazen de özleme dair gözyaşların?” gerçekten yaşadın mı bilmiyorum. Ama şöyle dönüp baktığımda yeryüzünde hacmi olan “Yalandan” ibaretsin.
Buna da neyse. Benim artık sen diye direnecek, çabalayacak ve can atacak hiçbir şeyim kalmadı.
Ve şunu çok daha iyi anladım ki;
“Ben sana karşı hissizleşmişim” Başın sağ olsun sevgilim. Yüreğindeki insanlık ölmüş…
“Senin için yüreğimde öldürdüklerim, şimdi kalkıp hesap soruyorlar. Ve anlıyorum ki değmezmişsin…”