Kimse sevmedi mi benim kadar içten. Herkes elini tutarken benim kadar masum bakmadı mı yüzüne.
Ne yani şimdi üç beş çapulcu bedenini istedi diye bu İzmir kirlendi mi gözünde. Ya hani masumlar şehrimiz vardı bizim. Hani İzmir’in saklı köşeleri bizimdi. Beraber yaşam kurmuştuk oralarda, masum aşkların çadırlarından oluşan barakalar vardı. Herkesten sakladığımız ve sakındığımız biz vardık. Biz birbirimizde kayboluyorduk, kimsecikler bulamıyordu. Ne oldu yani beni saklamaya sakınmaya gücün mü kalmadı.
Nasıl kalsın ki demi. Sen uzun zaman önce beni itmiştin sokak serserilerin arasına.
“Sonra bilmediğin şehri, şehrin sanıp sokaklarında gezdim.”
Işık tutanı sana gelen sandın, yoluna çıkanı senin için sandın. Issızlıkta gezen kişileri hiç bilmedin deĞİL mi? Benim içten bağıra çağıra söylediğim; Aşk sözcüklerini gelip geçici sandım demi.
Bilmedin ki.
Bilseydin İzmir dar gelmezdi sana. Aldığın nefes göğüs kafesini acıtmazdı. Neyse Uzak Sevdam;
“Sen, seni sevmeyenleri bekledin, benim gibi.”
Sen seni isteyeni değil, sen seni kandıranı istedin. Ben başkasını değil, başkası benim gibi olayı isterken. Bende artık senin gibi olmayı becerdim.
Hoşça/kal demeye dilim yok. Onun için beni bırakıp gidene mi Hoşça/kal diyeyim.
Bıçağı kalbime değil, ölmemek için sırtımdan vurana mı diyeyim. Sokak ortasında değil, kuytu köşede söyleyene mi diyeyim. Şimdi o kuytu köşe ahiretim oldu. Cezam da orada kesiliyor, mükâfatım da orada veriliyor.
Gidişin bitişimin son imzasıydı.
İmzanı attın,
Ve ben bittim.”
Güle güle terk etmeyeni bilmeyenim. Güle güle İzmir’imin mis kokulu yürek sahibim. Yoluna yol oldum, gideceğin yere kadar. Canımı yaksan da, canın yanmasın diye.
Kanım,
Her şeyim,
Nefretim,
Kinim,
Sevabım, birçok günahım.
Canım,
Canımı alanım.
Geri dönüp gülseydin de bu çocuğa, Umudunu yitirseydi Aşk’a... Aşk'a kanıp kalmayanım.
“Hoş/kal”
Ali Türkmen