Her gün çaresizce beklenir o gelecek insanın günü. Ha bugün ha yarınlarla geçer ömür bir süre. Zaman alışmamayı öğretse de alışırsın. Beklersin, sabredemez ulaşırsın.
Genellikle olanlar aynıdır. İlk tatlı kavgalar sonra sıkıcı geçilen dakikalar ve sonrasında hiç umulmadık uzaklaşmalar. Peki, neye alışmayı bekler insan.
Uzaklığı mı?
Gelemeyecek olmasına mı?
Şimdi gelir düşüncesine mi ?
Sesi kulağınızdan eksik olmaz gezdiğiniz yerlerde. Ve ne zaman bakış açınız gökyüzüne ulaşsa, bir kara bulut saracakmış korkusuna kapılır insan. Gece bitmek bilmeyenlerle doludur oysa. Tavan ve yatak arasında gidip gelen hayat sadece neyi öğretir insana.
Peki, insan kaç saat uykusuz dakikalara uyuyup kendini toparlar? Herkesin uyku düzeni aynı mıdır? Seven ne kadar geç yatar? Ya kahvaltı masası neden hep tek kişiye düşer bir evde. Düşündünüz mü?
Gelecek olan nelerden vazgeçtirdiğini düşündünüz mü? Cepte para kalmamasına rağmen biten sigaranın yerini doldurması neye borçludur? Gelecek olan zamanını bulmuş mudur?
Yoksa daha zaman gelecek kişiyi bulamamış mıdır? Ve genellikle bilindik yollarda kaybolur insan, düşünceler içerisinde. Bir ses yankılanır ve hep ona yürümek istersiniz. Yaşadığı yeri bildiğiniz halde bir sonraki sokak bile huzur verir size. Köşe başındaki marketten onun için bir şeyler almak. Onun için alınan tek şey değil midir, o sigara. Hangi gün gelecek umudu neden eksilmez beyinden ve neden gün beklenmedik zamanlara yenik düşer.
"Hani zaman görünmez bir mezarlıktı".
Atilla İlhan öyle dememiş miydi?
“Aşk gelecek günü mü bekletir,
gelecek gün mü aşk yaşanır.”
Her şey karışıkken insan ne hisseder.
Bence hiçbir şey.
Ne gelecek günü beklersiniz nede zamanın doğru zaman olduğunu.
Şimdi düşünün;
Hiçbir şey yok aklınızda, okunanlar boş geldi değil mi?
Neden biliyor musunuz?
"ÂŞIK OLMUŞSUNUZ”