Kırılmışlığı kırıldığın an söylemek daha faydalıymış. Çünkü Bardak kırıldıktan sonra eline cam kırığı batınca anlamak bir şey ifade etmiyormuş. Evet belki anlatmak gibi meziyetlerim yok. Zaten yazdığım kadar anlatabilseydim kendimi, yazmayı beceremezdim herhalde. Bazen sessiz kalınmışlıklar insanın değiştiği izlemine yöneltiyormuş. Fakat ben "KENDİ GÖZYAŞLARIMIN SEBEBİNİ" dahi sorgulayamam. Bu yüzden kaçarım, koşarım ve hatta kilometrelerce yürürüm. Ve şöyle ki; bu zaman zarfında ağzımdan çıkanı kulağım duysa bile anlamlandıramam. Anlamsız kalır. Bu yüzden de hep kırıcı olduğum söylenir. Olabilir. bu konuda kendimden başka kimseyi suçlayamam. Suçlamakta yakışmaz. Kendim ettim kendim buldumdur o. Sonrasını da düşünmem. Özümü tanıyan sebebini sormadan anlar. Aslında benim anlaşılmaya da ihtiyacım yok, anlaşıldığımda daha bir şeffaf oluyorum ve içinden delip geçmek isteyen daha çok oluyor. Tavrım sınırım çizgim bundan dolayı. Tabi bazı açıdan da kötü. önemli mi? Belki. Yaşamak ve yaşatmak istediğim gibi yaşamayı tercih ettim yaşantım boyunca. Ve yaptığım hiçbir şeyden zerrece pişman olmadım. Sebepsiz yere de hareket etmedim. Bu yüzden sevenim de çok düşmanım da hatta hasmım da. Bu hayatı ben seçtim ve ben yönetiyorum.
Herkesin kendine bir tecrübesi vardır illaki fakat tecrübe temellerini çok iyi bilirim. Zaman tecrübenin yıllar sonra öne çıkarma zamanı olmadığını anlatmak istedim. Tüm ilişkilerde. Öyle ki geçmiş geçmişte kalmıştır ve ileriki zamanlar da "İNANDIĞINA" inancın olursa yaşabilirsin. Önemli olanda budur. Sebep çoktur ve bu da her şeyden uzak tutabilir insanı. Ama sebepsiz yaşamamak gerekir. Gördüğün gerçeklerde dahil...
“İtiraf ediyorum.
Bazen beceremiyorum sensizliği gizlemeyi...”