CHP İzmir Milletvekili Avukat Sevda Erdan Kılıç, Cumhuriyet Halk Partisi projeleri ve Türkiye gündemi hakkında bilgi vererek Gazeteci Ece İçmez’in sorularını yanıtladı.
Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim Sevda hanım, kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1980 yılında Eskişehir'de doğdum. 3 kız kardeşiz. Ben de ilk orta ve liseyi Eskişehir'de okudum ve hepsini birincilikle bitirdim. Ardından 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandım. Babam elektrik tesisatçısı. Bir taşeron firmadan emekli oldu. Annem, üniversite sınavını kazanınca, beni rahat okutabilmek için bir anaokulunda aşçı oldu. O da taşerondu. 3 kız kardeş zor şartlarda büyüdük, üçümüz de üniversiteyi bitirdik. Kendimi bildim bileli ben ablayım. Avukat oluncaya kadar kendime ait bir kitabım bile yoktu. Kütüphaneye üye oldum ve ödünç kitaplar alıp okudum. 1999 seçimleriyle birlikte CHP baraj altında kaldıktan sonra aktif olarak Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset yapmaya müşahitlikle başladım. Daha sonra Buca ilçe gençlik kolu yöneticiliği, İl Gençlik Kolu Başkanlığı (İzmir ilk kadın gençlik kolu başkanı), İl Disiplin kurulu Üyeliği (İzmir'de en genç üye), Seçim ve Hukuktan Sorumlu ve Gençlik Kollarından Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı, 2 Dönem İzmir İl Sekreterliği (İzmir'in ilk kadın sekreteri) görevlerinde bulundum. 35. ve 36. Olağan Kurultaylarında Parti Meclis Üyeliğine seçildim. 2015 milletvekili genel seçimlerinde İzmir 1. Bölge milletvekili adayı oldum. Kendi bölgemden listeye ön seçimle giren tek kadın milletvekili adayıydım. Partimizin her kademesinde görev almaktan hep gurur duydum. Ve 24 Haziran 2018 seçimlerinde de İzmir 2. bölgeden milletvekili seçilerek partimize ve halkımıza olan görevimi yerine getirmeye devam ediyorum. Bir yandan da 2021 yılında seçildiğim TBMM Divan Katip Üyeliği görevimle de meclis çalışmalarıma devam ediyorum. Eşim Ahmet Kılıç ile de gençlik kollarında tanıştık ve Deniz adında bir oğlumuz var.
Ülkemizde yaşanan ekonomik problemlerle beraber gündem de yer alan gelişmeler hakkında ve İzmirlilerin sorunları hakkında da TBMM’ye soru önergeleri veriyorsunuz. Genelde sadece sizin değil Milletvekillerinin vermiş olduğu çoğu önergeler çözüme pek kavuşmuyor. Ama bu önergeler sayesinde vatandaşın sesi duyulmuş oluyor değil mi?
Ülkemizde kim adaletsizliğe uğruyorsa, kimin bir sorunu ya da problemi varsa bölge ve şehir fark etmeden nerede bir sorun varsa biz Cumhuriyet Halk Partili Milletvekilleri olarak her zaman yurttaşlarımızın sorunlarını mecliste yazılı soru önergeleri vererek, araştırma önergeleri vererek, gerek genel kurulda konuşmalarımızda olsun gerek de basın açıklamalarıyla bu sorunların çözüme kavuşması gerektiğini söylüyor ve aynı zamanda da iktidara bu sorunların çözümlerini de sunarak aslında büyük bir yardımda bulunuyoruz. Ancak bu sorunların çözüme kavuşması konusunda bizim ülke sorunlarına gösterdiğimiz özeni bakanlardan ve cumhur ittifakı milletvekillerinden göremiyoruz. Soru önergelerimiz ya Anayasal süresi içerisinde cevaplanmıyor ya da özensiz, hiçbir yaraya merhem olmayacak şekilde adeta dalga geçer gibi cevaplanıyor. Araştırma önergelerimiz hiç üzerinde durulmadan AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor. Kanun tekliflerimiz komisyonlara bile getirilmeden tozlu raflarda bekletiliyor. Tek adam iktidarının Türkiye’ye vaadi budur aslında. Sorunların çözüme kavuşması için değil koltukların korunması için çalışıyorlar. Ancak biz vatandaşlarımızın sesini en yüksek düzeyde duyurmuş oluyoruz. Vermiş olduğumuz kanun teklifleri de aynı şekilde cumhur ittifakı tarafından sorgusuz suhalsiz reddediliyor ancak biz biliyoruz ki onlar reddettikçe gerçek yüzlerini vatandaş daha iyi anlıyor. Emeklilere bayram ikramiyesi verilmesi gibi 3600 ek gösterge gibi, elektrik faturalarından TRT payının kaldırılması gibi, temel gıda ürünlerinde KDV’nin düşmesi gibi bir çok teklifimiz reddedildikten sonra iktidar tarafından sanki yeni bir şeymiş gibi vatandaşa sunulmaya çalışıldı. Ancak vatandaşlarımız bu sorunların kaynağını da çözümlerin geliş yerini de çok iyi biliyor. AKP iktidarları döneminde soru önergeleri yanıtlama oranları her geçen gün azalıyor. 1 Haziran 2022 itibarıyla sunulan 64 bin 942 yazılı soru önergesinden Anayasal süresi içerisinde yanıtlananların oranı sadece yüzde 12,04. Bunların yanıtlanma şekli de daha önce ifade ettiğim gibi içerikten yoksun, bir web adresi verilmesi şeklinde oluyor. Bu da Yüce Meclis’in saygınlığına gölge düşürdüğü gibi, vatandaşlarımızın yaşadığı sorunların da üstünün örtülmesi anlamını taşıyor. Ancak biz inanıyoruz ki vermiş olduğumuz bu soru önergeleri, araştırma önergeleri ve kanun teklifleri iktidarımızda bizim yol göstericimiz olacak ve çözüme kavuşmamış sorun kalmayacak.
İzmir Milletvekili olarak İzmir’de vatandaşlarla görüşüp esnaf ziyaretleri gerçekleştiriyorsunuz. Vatandaşların size dile getirdiği en büyük sorunları neler?
İzmirlinin sorunu tüm Türkiye’de olduğu gibi ülkenin yönetilememesi. Adaletten ekonomiye, sağlıktan eğitime, dış politikadan tarıma kadar yönetilemeyen bir Türkiye var. Ve artık vatandaş bıktık diyor. Bir an önce seçim istiyor. Artık rahat bir nefes almak istiyor. Biliyorsunuz İzmir özgürlüklerin, demokrasinin ve barışın şehri. İzmirli kutuplaşma istemiyor. Çatışma istemiyor. Özgürlüklerini doyasıya yaşamak istiyor. Bugün 9 sene önce 10 sene önce yaptığı sosyal medya paylaşımından dolayı siyasilere dava açılarak hakları elinden alınıyorsa, yine sosyal medya paylaşımı yaptığı için ya da başka bir kişinin sosyal medya paylaşımını beğendiği için insanlar hakkında davalar açılıyorsa bu ülkede adaletten bahsedemeyiz. Vatandaşlarımız bu adaletsizliklerden usandı artık. Hayat pahalılığından usandı artık. İzmir’de de bu adaletsizliğe bu hukuksuzluklara bu hayat pahalılığına çok büyük tepkiler var. Her gün akaryakıta zam geliyor ve bütün sektörler bu zamlardan etkileniyor. Doların ateşi düşmüyor ve bütün sektörler etkileniyor. İzmirli esnafların ve vatandaşların sorunu bu zamlar. Bu zamların getirdiği hayat pahalılığı. Vatandaşların bayat ekmek aldığı, askıda ekmek kuyruklarında ömür tükettiği bir duruma geldik. Esnaflar kiradan daha çok gelen elektrik faturalarından dolayı karanlıkta, soğukta oturduğu, zorunlu ürünler haricinde soğutucu dolap çalıştırmadığı bir dönemden geçiyoruz. Sadece İzmir’de değil. İki yıldır Türkiye’de ayak basmadığımız şehir hemen hemen kalmadı ve sorun her yerde aynı. Artık bu sorunların doğusu batısı, kuzeyi güneyi kalmadı. Türkiye’nin sorunları ortak ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu sorunları biliyoruz ve bu sorunlara talibiz. Çözüm yollarını da biliyoruz. Erken seçim ya da zamanında yapılan bir seçimle birlikte bu sorunların tamamının üstesinden geleceğiz. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da dediği gibi “İlk 6 ayda vatandaşlarımız rahat bir nefes alacak.”
Ekonomi Bakanı Nebati’ye İktisada giriş kitabını hediye etmek istemiştiniz. Bakan Nebati’nin ekonomi politikasını nasıl buluyorsunuz? Türkiye ekonomisi sizce ne durumda?
Bakan Nebati’nin bir ekonomi politikası olduğunu düşünmüyorum. Daha vahimi koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir ekonomi politikası yok. Yönetimde sadece kaos var. Bir gelecek planı yok. Günü kurtarmak, koltuklarını korumak için, adına ekonomi modeli dedikleri aslında içi zırvalıklarla ve yandaşları ihya etme planlarıyla dolu modelleri bir politikaymış gibi sunuyorlar ancak her geçen gün daha da kötüye gidiyoruz. Daha da yoksullaşıyoruz. Bu kadar hata, bu kadar yanlış ancak bilerek yapılabilir. O yüzden bu iktidarın uyguladığı ekonomi politikası değil vatandaşı çarpma politikasıdır. Bakan Nebati’ye de o yüzden İktisada Giriş kitabı gönderdim belki kendisine konuşma yasağı gelmişken okurda ülkemiz ve milletimiz için bir faydası olur diye.
Esnafların elektrik faturası çok gelmesin diye kışın elektrik sobasını bir gün bu dükkanda bir gün diğer dükkanda çalıştırıp ortaklaşa ısındığı, karanlıkta oturduğu, soğutucu dolaplarını çalıştırmadığı dönemlerden geçiyoruz. Esnafların gelen zamları ürünlerine yansıtmaya utandığı bir dönemden geçiyoruz. Ucuz yağ, ucuz şeker, bayat ve askıda ekmek kuyruklarının olduğu bir dönemden geçiyoruz. Çiftçinin toprağını ekmekten vazgeçtiği, ekenin gübre kullanmadığı, hayvanını kesmek zorunda kaldığı, traktörüne/tarlasına haciz geldiği bir dönemi yaşıyoruz. Bakan Nureddin Nebati “Türk Lirası en düşük durumda daha ineceği yer yok” dedikten sonra Türk Lirası yüzde 30 civarı değer kaybetti. Vatandaşların kredi ve kredi kartı borçları tavan yaptı. İcra dairelerinde devam eden dosya sayısı 23 milyonu geçti. Kur Korumalı Mevduat hesapları hazineye ciddi bir yük getirdi. Yine yoksuldan alıp zengine servet aktarımı oldu. Ve bu durum sürdürülemez. Eğer önlem alınmazsa ileride daha vahim tablolarla karşı karşıya kalacağız. Yaşanan hukuksuzluklar ve yanlış ekonomi politikalarıyla içeride ve dışarıda yatırımcının güveni kalmadı. Bu iktidarın vatandaşa ve yatırımcıya verecek bir şeyi kalmadı artık. O yüzden bir an önce seçime giderek bu iktidarı göndermemiz gerekiyor. Seçim tarihi ne kadar uzarsa o kadar daha kötü bir tablo bizi bekliyor. Türkiye ekonomisi adeta yandı, bitti, kül oldu.
“Hukukun en önemli ihtiyacı iyi yetişmiş hukukçulardır” demiştiniz bir Avukat olarak ülkemizdeki adalet sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizdeki adalet sistemine bakacak olursak öncelikle mantar gibi türeyen hukuk fakültelerini, niteliksiz eğitimi ve liyakatsiz kadroları masaya yatırmamız gerekiyor. Türkiye’de 89 tane hukuk fakültesi 85 bin civarı öğrenciye eğitim veriyor ve her yıl yaklaşık 20 bin öğrenci mezun oluyor. Bu öğrenciler nitelikli eğitim alıyor mu, mezun olduktan sonra gelecek kaygısı taşıyor mu? Bunlarla ilgili devletin bir politikası var mı? Her yıl 15 bin mezun staja başlıyor ve gelecek kaygısı içerisinde mesleği öğrenmeye, yeterli donanıma sahip olmaya çalışıyor. Ancak bu ekonomik şartlarda, bu eğitim sistemiyle gelecek kaygısı taşıyan stajyer avukatların yeterli donanıma sahip olması da pek mümkün görülmüyor. Göstermelik yasalarla yapılmaya çalışılan ancak sorunları halının altına süpüren bir anlayışla adalet sistemindeki sorunları çözemeyiz. Öncelikle nitelikli eğitim, liyakatli kadrolar ve stajyer avukatların gelecek kaygısı taşımadığı bir sistemi kurmamız gerekiyor. 11 Haziran 2022 tarihinde Avukatlık Kanunu ile Türk Borçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanun stajyer avukatların stajına engel olmayacak sigortalı bir işte çalışabilmesinin önünü açıyor. Bu durum fiili olarak avukatlık stajının ortadan kalkması demektir. Stajyer avukatlar arasındaki eşitsizlikleri arttıracak bir kanundur. Hakimler ve Savcılar nasıl ki yargı erkinin ayrılmaz bir parçasıysa avukatlarda yargının en önemli parçasıdır. Savunma olmadan yargı olmaz. Hakim ve Savcı stajyerleri nasıl ki staj dönemleri boyunca devletten maaş alıyorsa avukat stajyerleri de aynı şekilde maaş almalıdır. Bende geçtiğimiz hafta bu konuyla ilgili kanun teklifimi Meclis Başkanlığına sundum. Çünkü iyi yetişmiş hukukçular için öncelikle gelecek kaygısı taşımayan, kendini mesleğin inceliklerini öğrenmeye konsantre etmiş hukukçular gerekiyor. İyi yetişmiş hukukçular da kimsenin önünde eğilmezler, kimseden talimat almazlar. Hukuk kuralları neyi gerektiriyorsa onu yaparlar. Bugün öyle mi? Hayır. Bugün sarayın talimatıyla hareket eden hukukçular var. Hakimler ve savcılar büyük baskı altında. Saray hangi kararın alınmasını isterse yargıdan o karar çıkıyor. Talimata uyan ödüllendiriliyor, uymayanlar cezalandırılıyorlar. Bunun en son örneği de Akın Gürlek’in Adalet Bakan Yardımcılığına atanmasıdır. AKP iktidarının kritik gördüğü davaların celladı olan Akın Gürlek yerine getirdiği talimatların karşılığı olarak bakan yardımcılığı görevindedir. Bugün AKP’nin kayığına binen yargı, yarın yaya kalacaktır. Unutmamak gerekiyor ki “Terazisini bozdukları kantar, gün gelir onları da tartar.”
Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gezi Parkı eylemlerine katılanlar için “Sürtük" ifadesini kullanmasının ardından suç duyurusunda bulunmuş ve ölüm tehditleri aldığınızı açıklamıştınız bundan bahsedebilir misiniz?
Gezi olaylarının olduğu dönem, ben Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Sekreteriydim. Her ilde olduğu gibi İzmir’de de bu onurlu direniş devam ediyordu ve kolluk kuvvetleri aldıkları talimatla orantısız güç uyguluyordu. Ben o gün kolluk kuvvetlerinin darbından kaçan gençlere il başkanlığımızın kapılarını açıp o darptan kurtardım, hatta yaka paça polislerin elinden alıp kapıdan içeri soktuğum gençler oldu. Karakolların önünde sıraya dizdikleri gençleri ıslatıp coplarlarken ben yine oradaydım ve onları savunacağım diye üç gün boyunca evime gitmedim. Avukatlıklarını yaptım, davalarına baktım. O yüzden, Geziyle ilgili söylenecek her şeyi ben üstüme alırım, Gezi’ye söylenecek her şeyin karşısında dururum. Bu sebeple söylenen bu sözlerin ertesi sabahı suç duyurusunda bulundum. Peki ne oldu? Tabii ki aktroller hemen harekete geçtiler. Hakaretlerin, küfürlerin, tehditlerin bini bir para. Buna da şaşırmadım çünkü “Balık baştan kokar.” Öncelikle milletimizin birliğini ve bütünlüğünü temsil etmesi gereken Cumhurbaşkanı bir kez daha bu ülkenin en büyük sorununun kendisi olduğunu göstermiştir. Top bundan sonra yargıdadır. Dün, Gezi yargılanırken AKP’nin talimatıyla hareket eden hakimler, bugün halka küfürler eden, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçlarını işleyen taraflı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı hukukun gerekliliklerini yerine getirmezlerse bu suça ortak olmuş olurlar.”
30 Ekim’de yaşanan İzmir depremi sonrası depremzedelerin TOKİ’ye borçlandırılması hakkında neler söylemek istersiniz?
Depremzedelerin borçlandırılarak tekrar ev sahibi yapılması bu acıyı yaşayan vatandaşlarımıza adeta ikinci bir deprem etkisi yarattı. İnsanlar orada canlarını, komşularını kaybetti. Büyük acılar yaşandı. Onlarla birlikte anılarını da yitirdiler, eşyalarını da. Ancak üzerinden koskoca 20 ay geçmesine rağmen iktidarın depremzedeler için yaptıkları şovdan öteye gitmiş değil. Büyük şovlarla teslim edilen evler oturulamayacak durumda. Yapılan projelerdeki hatalı hesaplardan dolayı kimi hak sahiplerine ev dahi verilemez durumda. Hak sahipleri ne kadar ödeme yapacak onu dahi bilmiyorlar. Kredi konusu hala çözülebilmiş değil. Deprem Komisyonu üyesi olarak sosyal devlet gereğini yapsın. Depremzede vatandaşlarımız ücretsiz bir şekilde ev sahibi yapılsın diye teklifimizi sunmuştuk. Her zamanki gibi kabul görmedi. Geldiğimiz noktada çoğu emeklilerden oluşan bu depremzedeler bu ekonomik ortamda borçlandırılarak ev sahibi yapılacak. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Bu ahlaki ve vicdani de değil. Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediyemiz depremzedeler için Halk Konut projesini başlattı. İzmir depreminde orta hasar alan ve ardından yıkılan Bayraklı’daki Dilber Apartmanı sakinlerinin kurduğu Halk Konut 1 Yapı Kooperatifi temsilcileriyle, İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleri EGEŞEHİR AŞ ve İZBETON AŞ ile Bayraklı Belediyesi şirketi BAYBEL AŞ’nin oluşturduğu ortak girişim yetkilileri arasında sözleşme imzalandı. Sözleşmeyle İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bayraklı Belediyesi, depremzedelerin kendi konutlarını yapabilmesi için belediye güvencesi ve teknik destek verecek. Bu Türkiye’ye umut olacak bir proje. Biz bunu kısıtlı imkanlarla İzmir’de gerçekleştirebiliyorsak, devlet desteğini almış bir TOKİ daha iyisini yapmak zorundadır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ortak yürüttüğünüz projeler var mı? İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer geçtiğimiz günlerde 3 yılının sunumunu gerçekleştirdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sizce bu zamana kadar ki en iyi projesi nedir?
Tunç başkan da diğer belediye başkanlarımız gibi çok zorlu üç yıllık dönem geçirdi. Belediye Başkanlarımız ekonomik kriz ve pandemiyle birlikte aslında imkansız gibi görülen bir görevi layıkıyla yerine getiriyorlar. Ve tüm engelleme çabalarına rağmen. Siz de biliyorsunuz ki pandemi dönemi boyunca belediyelerimizin sosyal yardım hesaplarına el konuldu, ekmek dağıtması engellendi hatta ve hatta sahra hastanesi bile kapatıldı. Bu yapılanlar vicdansızlıktır. Halk düşmanlığıdır. Ancak belediyelerimiz her türlü engellemelere rağmen vatandaşlarımızı yalnız bırakmadı. Bunların başında da İzmir Büyükşehir Belediyemiz geliyor. Hiçbir ayrım yapmadan toplumun bütün kesimlerine olan desteğini sürdürdü ve bu süreçte de İzmirlilerden büyük teveccüh gördü. Bu çok zor döneme rağmen projelerinden de ödün vermeden devam ediyor. Projeler arasında ayrım yapmak istemem. Her bir projenin kendine göre, yapıldığı bölgeye göre büyük önemi var.
Sevda Erdan Kılıç olarak İzmir halkından, vatandaşlardan istekleriniz neler?
İzmirliler bize, Cumhuriyet Halk Partisine güvenmeye devam etsinler. Biz barışın, demokrasinin, Cumhuriyetin kenti İzmir’e ve İzmirlilere sonuna kadar güveniyoruz. İçinde bulunduğumuz bu karanlık günlere aldanıp umutlarını kaybetmesinler. Karanlığın en yoğun olduğu an, aydınlığa en çok yaklaşılan andır. İzmir’in dağlarında açan çiçekleri bütün Türkiye’de açtıracağız.
Röportaj için çok teşekkür ederim.