Zamanın hızla geçtiği şu dönemde akreple yelkovana yetişebilmek için başımıza ne dertler aldık… Zamandan tasarruf edebilmek için sağlığı hiçe sayarak kolayca eriştiğimiz aşırı işlenmiş hazır gıdalar da neredeyse herkesin elinde… Fakat her 10 kişiden 1’inde ambalajlı gıda bağımlılığı mevcut.
Araştırmacı Yrd. Doç. Di Felice Antonio, “Doğal olan veya az işlem görmüş pek çok gıda, karbonhidratlardan “veya” yağlardan gelen enerji içerir. Fakat her ikisini birlikte içermez” fikrinden yola çıkarak 1 araştırma yapmış. Elma, somon balığı ve çikolatayı karşılaştırmış.Elmanın karbonhidrat/yağ oranı yaklaşık 1/0 yani karbonhidrattan zengindir, yağ içermez. Somonun yaklaşık 0/1'dir, yani yağdan zengindir, karbonhidrat içermez. Oysa işlenmiş gıda olan çikolatanın karbonhidrat/yağ oranı 1/1'dir. Bu oranın da; bir gıdanın bağımlılık yapma potansiyelini artırdığını, beyin üzerinde de farklı bir etkisi olduğunu düşünüyor.
Bu araştırmaya şu sebeple katılmıyorum: Bağımlılık karbonhidrat yağ oranına göre beyne uyarı ile değil de; farklı bir yolla gelişir. Bağımlılığı geliştiren tuz, şeker, kakao, MSG (Mono Sodyum Glutamat) gibi yaygın kullanılan ilavelerdir. Bunların her biriyle ilgili alışık olduğumuz tüketim düzeyini ifade eden “eşik” kavramı mevcuttur. Tuz eşiği, şeker eşiği, kafein eşiği gibi… hazzı doğuran, bu ilavelerin birbiriyle kombinasyonlarıdır. Aksi halde sadece yağlı tuzsuz haşlanmış pirinç veya yağlı tuzsuz haşlanmış makarna da bağımlılık yapmalıydı.
Dil üzerinde “papilla” adlı tat tomurcukları tatlı, tuzlu, acı ve ekşi tatlaraduyarlıdır. İşlenmiş gıdalarda olup doğal gıdalarda olmayan, bağımlılık yapan nüans ise; işlenmiş gıdalarda tüm tatların birlikte kullanılmasıdır. Çok işlenmiş, tüm tatların birlikte içeriğe katıldığı ambalajlı gıdaların dile temasıyla birlikte: Tatlı, acı, ekşi, tuzlu tada duyarlı dil üzerindeki her bir tat tomurcuğu, eş zamanlı olarak uyarılır ve beyne çok güçlü bir mesaj gider: “Bu mükemmel bir lezzet, sakın durdurma!” Bu hiç doğal değildir. İşte esas bağımlılık yapan mekanizma ve etkenler bunlardır. Uygun bir isim buldum; “Tüm Tatlar Kombinasyonu”... Bu durum, fazla ticari ve doyumsuz gıda sektörünün en acımasız projesidir.
Örneğin: Kakaolu, arası beyaz kremalı tatlı bisküvide tuzun ne işi var? Ya da cips denilen tuzlu aşırı işlenmiş gıdada şekerin ne işi olabilir? İçindekiler kısmına bakın: Tuz, MSG, glukoz, fruktoz şurubu, şeker, acı, ekşi tatların kaynaklarını bir arada göreceksiniz. Bu korkunç ve acımasız ürünlerin bazıları ileri gidip: Dilin şekli gibi eğimli olup dil üstünü tam saracak şekilde ve beyni tüm tatlarla eş zamanlı olarak uyaracak biçimde cipsleri tasarlamıştır. Bu gibi vurucu buluşlara ermekiçin tüketici araştırmalarına her yıl milyon dolarlar harcanmaktadır.
Diğer bir bağımlılık mekanizması ise; insülin direncini tetikleyecek şekilde kimyaya sahip olmalarıdır. İnsülin direnci geliştiğinde; MSGisimli tuz, kanda glukoza dönüşen gıdalar ve şekerli gıdaları çok daha şiddetli biçimde arzularsınız. İnsulin çokça salgılanır. Kan glukozu bu sayede düşürülür. Tekrar şekerli gıda aş ermeleriniz başlar. Bu kısır döngüye girdiğinizde artık üreticinin avuçlarındasınız demektir. Yani bağımlılık yapan faktör yağ karbonhidrat oranı değil, “tüm tatlar kombinasyonudur.” Bunun en basit örneği de: “Tuzsuz yağlı pirinç pilavı mı, cips mi?” sorusunun cevabında saklıdır.